Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Tienenman’dan 26 Yıl Sonra

Çin'in gerçek yüzünü ortaya koyan, Pekin'in orta yerinde binlerce yurttaşını, dünyanın gözleri önünde hunharca katlettiği olayların 26. yıldönümü dolayısıyla, konuyla ilgili daha önce yayınladığım bir yazıyı yeniden paylaşıyorum: “Kalbimizin yarısı burdaysa yarısı Çin’dedir Ama Sarı Nehre doğru akanların değil Tienenman alanında ezilenlerin içindedir” Zülfü Livaneli’nin seslendirdiği “Asya/Afrika” şiirinden 4 Haziran günü, 1989’da gerçekleşen ve dünyayı sarsan Tienenman olaylarının 16. yıldönümüydü. (Bu özgürlük çağrısı yapan öğrenciler arasında Pekin’de öğrenim gören önemli sayıda Uygur Türkleri de vardı. Örneğin, hareketin liderlerinden birisi, Örkeş Nur Muhammet Devleti adlı bir Uygur öğrenciydi.) Bu yıl, bazı küçük ayrıntılar ve “dipnot”lar dışında pek hatırlayan olmadı. Halbuki bu, Çin’in olduğu gibi, dünya tarihinin de en önemli hürriyet taleplerinden biriydi ve çok kanlı bir şekilde bastırılmasına rağmen, arkasında unutulmayacak izler bırakarak sona erdi. Şüphe

Uygurlar: Absürd Bir Tutsaklık Hikayesi belgeselini izlerken...

“TRT Belgesel Günleri”, dün akşam muhteşem bir belgesel filme açıldı. (Yönetmen: Patricio HENRIQUEZ / 98 dakika / Kanada. "Uygurlar: Absürd Bir Tutsaklık Hikâyesi" isimli sinema tadındaki belgesel, ABD'nin Afganistan'ı işgali sırasında, haksız yere tutsak edilen ve suçsuzlukları anlaşıldığı halde –ama anlaşılamayan bir tutumla- yıllarca Guantanamo Esir Kampı'nda tutulmaya devam eden 22 Uygur'un hikâyesini anlatıyor. Belgesel, Çin’in insanlık dışı zulüm ve baskısı altındaki Doğu Türkistanlıların dramına ışık tutup bu drama sessiz kalan dünyanın lakaytlığını da ortaya koyarken, insaniyetini kaybetmemiş bireylerin de inanç ve dillerine bakılmaksızın dünyanın her yerinde var olabildiğini gösteriyor. Ancak, belgesel filmden ortaya çıkan temel mesaj şu: Vatansız olmak, aslında var olmamaktır. Bu ise bana 2006 yılında Azerbaycan’da bulunduğum sırada, yine bu konuyla ilgili, Guantanamo’dan Arnavutluk’a gönderilen ilk grup Uygur tutuklunun durumundan yola çıka

Osmanlı Saflarında Savaşan Uygur Türkü

Dış Türkler, bu bağlamda Türkistan Türkleri, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’ne destek için düzenli bir ordu gönderme imkânından mahrum idilerse de, bireysel olarak, Osmanlı ordusu saflarında savaşmaktan imtina etmemişlerdir. Bu gönüllülerden biri de Doğu Türkistan’ın önde gelen tarihçilerinden Prof. Dr. Hacı Yakup Anat’ın babasıdır. Genç ve meraklı biri olan Kaşgarlı Hacı Yusuf, Moskova ve Kırım üzerinden “Türk kardeşlerini görme” amacıyla XX. yüzyıl başlarında İstanbul’a gelmiştir. O sırada 2. Abdülhamit tahttadır, ancak İttihat ve Terakki, Enver Paşa, Talat Paşa, Ahmet Rıza Bey, Cemal Paşa, Şükrü Paşa isimleri de sıkça duyulmaktadır. Türkiye’yi çok seven Yusuf, burada yaşamaya karar vermiş ve çeşitli işlerde çalışarak hayatını idame etmeye başlamıştır. Bu sırada, Türkistanlıların kaldığı bir tekkeye de sık sık gidip gelmektedir. Birinci Dünya Savaşı başladıktan sonraki günlerin birinde tekkenin şeyhi, “Oğlum Hacı Yusuf! Bugün buraya subaylar geldi. Ordumuza aske

Çanakkale'de Savaşan "Dış Türkler"

"Çanakkale Zaferi'nin 100. Yıldönümü anısına yeniden... Birinci Dünya Savaşı’ndan İstiklal Savaşı’na bir çok cephede görev yapmış olan Emekli Kurmay Albay Rahmi Apak, “Yetmişlik Bir Subayın Hatıraları” adlı kitabında, konumuz açısından çok dikkat çekici bir olaya yer vermektedir. Apak,  Birinci Dünya Savaşı sırasında, Malazgirt Ovası civarında Ruslarla yapılan bir çarpışma sonrası ilginç bir olaya tanık olmuştur. Apak’ın anlattığına göre, bu savaşta Rus birliği mağlup olur ve geri çekilir. Birliğin emir subayının odasına giren Türk subayı masanın üzerinde, “ Azeri şivesi ” ile yazılmış bir mektup bulur. Mektupta şu ifadeler yer almaktadır: “Ey Müslüman ve Türk kardeşler, Rus’un kuvveti kırılmıştır. Bilhassa Girmanya cephesinde çok kırgına uğramıştır, fakat Rus’un bir taktikası vardır. Her yerde kuvvetlerini zayıf bırakır, bir yere toplar ve oradan saldırır. Eğer siz de bütün cepheden birden taarruza kalkarsanız onu yenersiniz. İnşallah Kars’ta görüşürüz…” Apak’

Kurtlara Merhamet Aşılayan İnsan: Mehmet CANTÜRK

Çocukluğumda annemden dinlediğim ve beni çok etkileyen bir anısı vardır. 1961 yılı baharında aylarında bir grup Uygur, Doğu Türkistan’dan Afganistan’a geçmek için yola çıkarlar. Nisan ayındadırlar ancak dünyanın en yüksek platosu olan Pamir Yaylası ve yüksek dağların eteklerinden geçmek zorunda olduklarından her yer karlarla kaplıdır. Haftalarca yürüyerek yol almak zorunda kalırlar. Geceleri, ıssız ve karlı dağ sırtlarında açık arazide konaklamak zorunda kalırlar.  Çoğu gün üzerleri karla örtülmüş olarak uyanırlar. Ellerinde güvenliklerini sağlayacak doğru dürüst bir bıçak bile yoktur. Yine bir gece, ıssızlığın ortasından bir grup aç kurt belirir. Kafilede büyük bir panik baş gösterir. Herkes, özellikle kadınlar ve çocuklar korkuyla titreşmeye başlarlar. Hakim olan düşünce, artık hayat yolculuklarının burada sonlanacağıdır. Bu sırada kafile başkanı olan Mehmetcan Karim birkaç adım öne çıkarak kurtlarla konuşmaya başlar. Ve onlara şöyle seslenir: Ey kurtlar! Biz, vatan için vatan