Ana içeriğe atla

Osmanlı Saflarında Savaşan Uygur Türkü


Dış Türkler, bu bağlamda Türkistan Türkleri, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’ne destek için düzenli bir ordu gönderme imkânından mahrum idilerse de, bireysel olarak, Osmanlı ordusu saflarında savaşmaktan imtina etmemişlerdir. Bu gönüllülerden biri de Doğu Türkistan’ın önde gelen tarihçilerinden Prof. Dr. Hacı Yakup Anat’ın babasıdır.
Genç ve meraklı biri olan Kaşgarlı Hacı Yusuf, Moskova ve Kırım üzerinden “Türk kardeşlerini görme” amacıyla XX. yüzyıl başlarında İstanbul’a gelmiştir. O sırada 2. Abdülhamit tahttadır, ancak İttihat ve Terakki, Enver Paşa, Talat Paşa, Ahmet Rıza Bey, Cemal Paşa, Şükrü Paşa isimleri de sıkça duyulmaktadır. Türkiye’yi çok seven Yusuf, burada yaşamaya karar vermiş ve çeşitli işlerde çalışarak hayatını idame etmeye başlamıştır. Bu sırada, Türkistanlıların kaldığı bir tekkeye de sık sık gidip gelmektedir.
Birinci Dünya Savaşı başladıktan sonraki günlerin birinde tekkenin şeyhi, “Oğlum Hacı Yusuf! Bugün buraya subaylar geldi. Ordumuza asker yazıyorlardı, seni de asker yazdırdık. Doğu Türkistanlılar da askere katılıyor” deyince, “Kardeşlerimin yanında severek savaşırım. Ne zaman isterlerse hazırım” karşılığını vermiş ve Asya Taburu’na katılmıştır.
Kazanlı bir aydın olan Abdürreşid İbrahim 1915 yılı sonlarında Almanya’ya giderek, Rusya ordusu saflarındayken esir edilen Türklerden “Asya Taburu” adıyla bir birlik oluşturmuştu. Tabur, 7 Mayıs 1916’da İstanbul’a gelmiş ve hemen İngilizlerle savaşmak üzere Irak cephesine gönderilmişti. Anat’ın anılarından bu taburun Türkiye’de yaşayan Doğu Türkistanlılarla da takviye edildiğini öğreniyoruz.
Osmanlı Ordusu saflarına katılan Uygur Türkü Kaşgarlı Yusuf, Asya Taburu’yla birlikte Kutül Amare’ye sevk edilmiştir. Burada iki yıl aralıksız savaşmış, savaştan sonra da yeniden İstanbul’a dönmüştür.

Birinci Dünya Savaşı’nda pek çok Türkistanlı, buna benzer çeşitli yollarla Osmanlı ordusuna gönüllü olarak katılmıştır. Hatta Mekke ve Medine’de öğrenim ya da hac amacıyla bulunan bazı gönüllüler, orduya katılırken parasal katkıda da bulunmuşlardır. Bu destek Kurtuluş Savaşı sırasında da artarak devam edecektir.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Selçukluların Tarih Sahnesine Çıktığı KAYIP ŞEHİR: CEND

Nehrin ötesi anlamına gelen “Maveraünnehr”, Ceyhun Irmağı’nın kuzeyinde uzanan merkezî Asya bölgesini anlatır.   Müslüman Araplar, bu tanımlamayı, Grekler ve Romalıların klasik literatüründe kullanılan “Transoksiyana” sözünün tam karşılığı olarak kullanmışlardır. Bölgenin güney sınırlarını Ceyhun Irmağı (Amuderya) belirlerken, kuzey sınırlarında da Seyhun Irmağı (Sirderya) uzanır. Maveraünnehr, tarihin ilk dönemlerinden itibaren önemli yerleşim yerlerinden biri olmuş, medeniyetlere, cihan imparatorluklarına beşiklik etmiştir. Anadolu’ya, adları, Ceyhan ve Seyhan olarak taşınan bu ırmaklar arasında uzanan uçsuz bucaksız toprakları bir tenakuzlar coğrafyası olarak tanımlamak yanlış olmaz… Buralarda seyahat ederken verimli ovaların hemen ötesinde ufukları kaplayan bozkırlar karşılar insanı… Seyredenlere azamet duygusu veren yüce dağların zirvelerinden ise karlar hiç eksilmez… Aynı zamanda bir imparatorluklar beşiğidir Seyhun ve Ceyhun arası engin topraklar… Renkli ve sonsuzmuş

Çöl Ortasındaki Medeniyet Havzası: TURFAN

Rus kâşif Kuznetsov, “Orta Asya’yı gezen herhangi birine ayrımların dışında aklında ne kaldığını soracak olursanız, size ‘çelişkiler’ diyecektir” der. Gerçekten de anayurdun uçsuz bucaksız coğrafyasında, her yerde ve her şeyde insanda hayranlık uyandıran bir tenakuzla karşılaşmak âdeta tabii bir durumdur. Kadim İpek Yolu’nun en önemli ticaret merkezlerinden biri olan Doğu Türkistan’ın Turfan şehri, bu çelişkilerin en bariz misallerinden biri olarak karşımıza çıkar.   Şehrin kuzeyinde uzanan efsanevȋ Tanrı Dağlarının 5445 metre yüksekliğindeki Bogda Tepesi, yılın her günü buzullar ve karlarla örtülü iken, d ünyanın Lut Gölünden sonraki ikinci çukurunda yerleşen Turfan ise, denizden 154 metre aşağıda kurulmuştur ve sıcaklık yılın pek çok ayı boyunca 40 derecenin üstünde seyreder, yazın ise 50 dereceyi bulur.   Bu sebeple "od vahası", “alev vahası” olarak da adlandırılır. Şehrin etrafını çevreleyen dağların adları da bu tenakuzu gözler önüne serer ve coğrafya hakkınd

Çanakkale’de Savaşan “Dış Türkler”

Birinci Dünya Savaşı’ndan İstiklal Savaşı’na bir çok cephede görev yapmış olan Emekli Kurmay Albay Rahmi Apak, “Yetmişlik Bir Subayın Hatıraları” adlı kitabında, konumuz açısından çok dikkat çekici bir olaya yer vermektedir. Apak,  Birinci Dünya Savaşı sırasında, Malazgirt Ovası civarında Ruslarla yapılan bir çarpışma sonrası ilginç bir olaya tanık olmuştur. Apak’ın anlattığına göre, bu savaşta Rus birliği mağlup olur ve geri çekilir. Birliğin emir subayının odasına giren Türk subayı masanın üzerinde, “ Azeri şivesi ” ile yazılmış bir mektup bulur. Mektupta şu ifadeler yer almaktadır: “Ey Müslüman ve Türk kardeşler, Rus’un kuvveti kırılmıştır. Bilhassa Girmanya cephesinde çok kırgına uğramıştır, fakat Rus’un bir taktikası vardır. Her yerde kuvvetlerini zayıf bırakır, bir yere toplar ve oradan saldırır. Eğer siz de bütün cepheden birden taarruza kalkarsanız onu yenersiniz. İnşallah Kars’ta görüşürüz…” Apak’ın sonradan öğrendiğine göre, bu mektubu bırakan subay, Rus ordusu saflarınd