Ana içeriğe atla

Kayıtlar

ÖRNEK BİR BÜYÜKELÇİLİK

            Bugün bayram... Gönüllerimizin umutla dolduğu, sevinç içinde olmamız gereken günler, bugünler... Bu sebeple ben de bu anlamlı günde, ülkemiz için yurtdışında yapılan güzel faaliyetlerden söz etmek, bu konudaki hatıralarımdan yola çıkarak bazı gözlemlerimi aktarmak istiyorum. Örneğim de son yurtdışı görev yerim Kazakistan'dan olacak.               Öncelikle söylemek gereken, bulunduğum süre içinde ülkemizin Kazakistan'daki büyükelçiliğinin çok gayretli, samimi ve kardeşçe hislerle çalıştığıdır. Her düzeydeki büyükelçilik mensuplarının iki ülke ilişkilerinin daha da geliştirilmesi, güçlendirilmesi için nasıl samimi çaba gösterdiklerini görerek ülkem adına hep sevinmişimdir.               Elbette bunda, ülkemizin dış misyonlarındaki yeni görev anlayışının büyük rolü olduğu kuşkusuzdur. Ancak insan unsurunun da en az bunun kadar önemli olduğu da bir gerçek. Örneğin ben ilk gittiğimde Astana Büyükelçisi olan Sn. Nevzat Uyanık, Müsteşar Sn. Özlem Hersan idi ve onların lid
En son yayınlar

TAYVAN KRİZİ HAKKINDA MUHTEMEL SENARYOLAR

1962’deki Küba Krizi’nden sonra dünya yeniden göz korkutucu bir krizle karşı karşıya. Bu kez neden nükleer başlıklar değil, ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin muhtemel Tayvan ziyareti. Bu gelişmeye Çin umulmadık ölçüde sert bir tepki gösterdi. Öyle ki savaştan söz etti ve bu konuda kararlı olduğunu göstermek için Tayvan Körfezi’nde askeri tatbikat başlattı. Peki Çin, niçin böylesine agresif bir politikaya yöneldi? Hemen herkesin ilk aklına gelen, bu ziyaretin Çin Halk Cumhuriyeti’nin “tek Çin” iddiasına aykırı ve kırmızı çizgisi olduğu düşüncesi kuşkusuz. Bu iddia, Çin’in resmî söylemi de aynı zamanda. Elbette, bu konuda kırmızı çizgiden bahsetmesinden dolayı bu varsayımın doğruluk payı var. Ancak, sadece bu gerekçe mi Çin’i böylesine sert reaksiyon göstermeye iten etken? Acaba başka bir zaman olsa Çin aynı şiddette mi tepki gösterirdi? Bence daha önemli gerekçeler olmalı. Bu gerekçeleri anlayabilmek için ise son dönemde Çin’in kendi içinde yaşadıklarına da bakmak gerekir

ARTIK ŞEHİTLERİN YÜZÜ GÜLÜYOR: 15 yıl sonra gidilen Bakü’den bazı izlenimler

          İlk günkü paylaşımımda da ifade ettiğim gibi 15 yıl sonra yeniden Azerbaycan’a gidecek olmanın heyecanı bambaşkaydı. INCSOS VII Karabağ Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi’ne katılmak üzere şehre indiğimizde saatler 20.30 civarını gösteriyordu. İlk göze çarpan, yeni ve modern bir havaalanıydı. Eskiden aynı yerde olan iç ve dış hat terminal binaları ayrılmış, eski bina iç hatlara tahsis edilirken, oldukça ferah ve geniş bir dış hatlar terminali yapılmıştı. Her yer pırıl pırıl, tertemiz, ışıl ışıldı. Terminalin dışına çıktığımda yine farklı bir manzara vardı. Genişletilmesine rağmen otopark araçlarla dolmuştu. Oysa eskiden böyle değildi. Bu da ülkenin, benim görmediğim yıllar içerisinde ne derece ilerleme kaydettiğini anlamaya yetiyordu aslında.                      Şehre giden yola çıkınca bu gelişmişlik görüntüsü daha çarpıcı bir hâl almaya başladı. Caddeler genişlemiş, binalar yenilenmiş, etrafı saran petrol kokularından eser kalmamıştı. Karşılaştığım şehir başka ve çok mo

RUSYA, BİZE NELER YAPMADI Kİ!

Rusya’nın Ukrayna işgali başladığından beri sosyal medyada “Ruslar bize hiç kötülük yapmadı, aksine en zor zamanlarımızda ne büyük iyilikler yaptı” şeklinde özetlenebilecek bir propagandanın yürütüldüğüne şahit oluyorum. Ben de onlara başka türlü bir katkıda bulunayım istedim! 1 .      Kurtuluş Savaşı sırasında Buhara Halk Cumhuriyeti, Milli Mücadele’ye Moskova üzerinden 100 milyon altın gönderdi. Sovyet Rusya, bizim daha çok ihtiyacımız var diye bu yardımın 90 milyonuna el koydu, Ankara’ya ancak 10 milyonunu verdi. Bu da Sovyet yardımı diye yıllardır bize allayıp pullayıp propaganda edildi. Yani Türkiye borçlu değil, alacaklıdır, bu yardım Rusya’nın bir lütfu değildir. Hatta onlardan aldığımız harp malzemesinin bir kısmının bedelini de bu 10 milyondan ödedik. 2.     Kurtuluş Savaşı sırasında Rusya akaryakıt göndermedi, o sıralar bağımsız bir devlet olan Azerbaycan Şura Cumhuriyeti gönderdi. 3.      Kurtuluş Savaşı sırasında Sovyetler, Anadolu Hükümeti’ne hiç de dostça davranmadı

KARABAĞ'IN ÇIĞLIĞI

  Öfkesine hâkim olamıyordu. “Dört ay” dedi, “Hocalı kuşatma altında yaşadı, tam dört ay”. Anlattığı II. Dünya Savaşı’ndan uzak ve yabancı bir sahne değildi. Burnumuzun dibinde, daha dün denilebilecek bir tarihte, 26 Şubat 1992’de yaşanmış bir trajediydi. Bütün dünyanın yaşandığı sırada ilgisiz kaldığı, bugünse hatırlamak bile istemediği bir trajedi. Elman Memmedov, kuşatma altındaki şehrin, Dağlık Karabağ’ın o güzel, alımlı şehri Hocalı’nın o sıradaki valisiydi. “Katiyetle aklımıza gelmiyordu ki, biz Hocalı’yı terk edelim” dedi. Ama sivil insanlar nereye kadar dayanabilirdi ki. “1991’in Kasımının 1’inden, 1992 Şubat ayının 25’ine kadar çok şehitler verdik, esir düşenlerimiz oldu, ama mukavemet gösterebildik. Sonra gördük ki, artık ahali kırılır. Kırılanların çoğu kadınlardır, çocuklardır. Ve bunları kurtarmak lazımdır. Benim tarafımdan emir verildi ki, artık şehri terk etmeliyiz. Buna göre bir istikametten başladık çıkmaya. O istikameti seçmiştik ki, orada yol yok idi. Çünkü yolda

DİKKAT! ÇİN VİRÜSÜ'NE, “ÇİN VİRÜSÜ” DENİLMEMELİ (İMİŞ)!

Dünyayı saran ve Kovid-19 olarak kodlanan yeni tip koronavirüs, hemen her ülkeyi etkilemeyi sürdürüyor. Hasta sayıları, ölümler hemen her yerde geometrik bir artış gösteriyor. Hükümetlerce, salgının etkisini azaltabilmek, denetim altına alabilmek için olağanüstü çabalar harcanıyor: Ülkeler, şehirler karantina altına alınıyor, günlük hayat evlere hapsoluyor, her dine ait mabetlerde ibadetler sınırlanıyor. Ekonomik ve ticari hayat da durma noktasına gelmiş halde. Peki, niçin böyle oluyor? Bunun müsebbibi, bölgesel bir vakanın “pandemi” boyutuna ulaşmasının sorumlusu kim?             Hemen herkesin tek bir ülkeyi, Çin Halk Cumhuriyeti’ni göstereceğini düşünüyorsunuz değil mi? Maalesef, ahvalin gidişatı başka bir yöne doğru ilerliyor. Nasıl mı? Hatırlayacaksınız, konu dünya gündemine yeni yılın ilk günlerinde geldi. Aslında Aralık ayında kokusu çıkmıştı ama vakalar hakkındaki bilginin saklanması, üstünün örtülmesi, daha da vahimi Çin devletinin dezenformasyon politikası dolayısıy

TÜRK-İSLÂM MEDENİYETİNİN PARLAK MİRASI: HİVE

(Hive'nin 2020 Türk Dünyası Kültür Başkenti olmasına ithafen) Maveraünnehr, Ceyhun (Amuderya) ile Seyhun (Sirderya)   ırmakları arasında uzanan coğrafyayı ifade eder. Türk tarihinde Aşağı Türkistan olarak bilinen iki ırmak arası bu bölge, yüzyıllar boyu yalnız Orta Asya’nın değil İslâm dünyasının da başlıca merkezlerinden biri olmuştur. İşte Kızılçöl’ün ortasında kaldığından “kumlara açılan şehir” olarak da bilinen Hive bu merkezin en güzel şehirlerinden biridir. Bugün Özbekistan sınırları içinde bulunan Hive, Büyük Türkistan coğrafyasındaki diğer şehirler gibi kadim zamanlardan beri önemli bir yerleşim yeri olagelmiştir. Yapılan arkeolojik araştırmalar, milattan önce 5. yüzyılda da burada bir şehir yaşantısı olduğunu ortaya çıkarmıştır. Hive, İslâmiyet’in de Türkistan’da ilk yayıldığı yerlerden biridir. Maveraünnehr’e adım atan Müslüman orduları, 8.yüzyıl başlarında şehri fethettiler. Yüzyıl sonra önce Samanoğulları, ardından Karahanlıların hâkimiyetine girdi. 10.yüzyı