Ana içeriğe atla

ÖRNEK BİR BÜYÜKELÇİLİK

 


          Bugün bayram... Gönüllerimizin umutla dolduğu, sevinç içinde olmamız gereken günler, bugünler... Bu sebeple ben de bu anlamlı günde, ülkemiz için yurtdışında yapılan güzel faaliyetlerden söz etmek, bu konudaki hatıralarımdan yola çıkarak bazı gözlemlerimi aktarmak istiyorum. Örneğim de son yurtdışı görev yerim Kazakistan'dan olacak.

          Öncelikle söylemek gereken, bulunduğum süre içinde ülkemizin Kazakistan'daki büyükelçiliğinin çok gayretli, samimi ve kardeşçe hislerle çalıştığıdır. Her düzeydeki büyükelçilik mensuplarının iki ülke ilişkilerinin daha da geliştirilmesi, güçlendirilmesi için nasıl samimi çaba gösterdiklerini görerek ülkem adına hep sevinmişimdir.

            Elbette bunda, ülkemizin dış misyonlarındaki yeni görev anlayışının büyük rolü olduğu kuşkusuzdur. Ancak insan unsurunun da en az bunun kadar önemli olduğu da bir gerçek. Örneğin ben ilk gittiğimde Astana Büyükelçisi olan Sn. Nevzat Uyanık, Müsteşar Sn. Özlem Hersan idi ve onların liderliğinde büyükelçiliğimizin her bir mensubunun kardeş Kazakistan'la ilişkileri her alanda,  geliştirebilmek için nasıl çalıştıklarını bir basın mensubu olarak yakından izleme imkanım oluyordu. Bu anlamda ne demek istediğimi, yine Kazakistan görev yaparken çalışmalarını takip fırsatı bulduğum  Büyükelçi Sn. Ufuk Ekici'den örnekler vererek açıklamak istiyorum.

            Sn. Ekici, 2020 yılı başlarında Sn. Uyanık'ın görev süresinin dolması nedeniyle Astana Büyükelçiliği görevini üstlenmişti. Ben de o sıralara TRT Astana Temsilcisiydim. Kendisini ziyarete gittiğimde bende bıraktığı ilk izlenim, tevazulu haline eşlik eden dirayetli bir diplomat olduğuydu. Temsil ettiği devletin ve milletin büyüklüğünün idrakini taşıdığını hemen hissediyordunuz. Aynı zamanda görev yapmak üzere geldiği coğrafyanın atayurt olduğu şuurunu da en derin şekilde taşıdığını anlıyordunuz. Örneğin, Kazakistan Cumhurbaşkanı Sn. Kasım Cömert Tokayev'e Güven Mektubunu sunduktan sonra konuşmasını Kazakça olarak yapmıştı.Öyle ki kimi tanıdıklarımdan Büyükelçimizin bu jestinin çok anlamlı ve değerli bulunduğunu duyuyordum. Bu Kazak kardeşlerimiz için bile şaşırtıcıydı. Çünkü o günlerde resmi Kazak yetkilileri bile  açıklamalarını Rusça yapıyorlardı. Yine, -elbette doğrudan bu olguya bağlı olmasa da- bugün Kazak yetkililerin açıklamalarını kendi dilleri ile yapmaya başlamalarında bu tür örneklerin önemli etkisi olduğunu düşünenlerdenim.

        Diğer yandan, bir Türk büyükelçisinin böylesine önemli bir anda konuşmasını Kazak Türkçesi ile yapmasının bir başka tarihi önemi daha vardır ki, bunu, ülkemizin Kazakistan'daki diplomatik plaka numarasının niçin 04 olduğunun hikayesini bilenler çok daha iyi anlayacaklardır.
        

            Malum, bahsettiğim o günler, Çin virüsünden kaynaklanan salgın döneminin en şiddetli günleriydi. Her türlü yüz yüze faaliyetin son derece kısıtlı olduğu, insanların bir araya gelmesinin neredeyse imkansız hale geldiği zamanlardı. Buna rağmen yine Sn. Ekici'nin 4-5 ay gibi, özelikle salgın şartlarında, kısa sayılabilecek bir süre içinde çeşitli bakanlıklar, kurum ve kuruluşlar ile temaslar gerçekleştirmesi onun ne kadar gayretli ve kendini mesleğine adamış bir diplomat olduğunu gösteriyordu.

            Ben 2020 haziranında Türkiye'ye döndüm, ancak Kazakistan'a olan ilgim dolayısıyla Büyükelçiliğimizin faaliyetlerini de yerel basın ve sosyal medya yoluyla zaman zaman takip etmeye çalıştım. Gördüğüm, Sn. Ekici'nin liderliğindeki Büyükelçilik mensuplarının iki kardeş ülke için yorulmadan çalışmaya devam ettikleriydi.

            Bu arada o günlerde Kazakistan iç politikasında yaşanan gerginliklere rağmen ilişkilerin basiretle yürütüldüğü, Türkiye-Kazakistan ilişkilerinin o hassas dönemde zarar görmemesi için azami gayret gösterildiği ve bunda da başarılı olduğu dikkat çekiyordu. Ocak 2022 olaylarını yakından takip edenler hatırlayacaklardır, o sıralarda yapılan onca spekülasyonlara, Türkiye'yi bühtan altına sokmak için yapılan provakatif haberlere rağmen, iki kardeş ülke ilişkilerinin bunlardan etkilenmeyip, aksine süreçten güçlenerek çıkması bunun en önemli göstergesidir.
            

                Büyükelçiliğimizin Kazakistan'daki faaliyetlerinin yansımalarında biri de Kahramanmaraş merkezli depremler sonrası yaşandı. Bu büyük felaketin hemen ardından başta Cumhurbaşkanı Tokayev olmak üzere, hükümet üyelerinden parlamento başkanlarına, önemli kurum ve kuruluş yetkililerine kadar, neredeyse tüm Kazakistan yönetimi, Büyükelçiliğimize giderek taziyelerini bizzat ilettiler. Takip edebildiğim kadarıyla bu yoğunlukta bir üst düzey yüz yüze taziye başka hiçbir ülkede gerçekleşmedi. Elbette bunda, ülkemizle Kazakistan arasında üst düzey ilişkilerin ulaştığı seviye birincil etkendir. Ama benim demek istediğim, Türk büyükelçiliğinin kurduğu ilişkiler güçlü olmamış olsa, bu dayanışma bu kadar yoğun ve üst düzeyde gerçekleşmeyebilirdi.

                Yine yakından takip ettiğim için rahatlıkla ifade edebilirim ki, depremin hemen ardından başlatılan #BizBirgemiz adlı yardım kampanyasının kısa sürede tüm Kazakistan sathına yayılması, Birinci Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı günlerindekine benzer bir kardeşlik dayanışmasına dönüşmesinde, Büyükelçilik mensuplarının gayretlerinin büyük rol oynadığını söyleyebiliriz. Bu anlamda Sn. Ekici'nin öncülüğünde, Büyükelçilik yetkililerinin depremin ilk gününden itibaren, gerek düzenlenen basın toplantıları gerekse resmi makamlar ve kamuoyu önderleri nezdinde yapılan bilgilendirmeler yoluyula kamuoyunu aydınlatmaları, onların kardeşlik duyguları ile harekete geçmelerinde en önemli etkenlerden biri olmuştur demek yanlış olmaz.

                Bu arada Kazakistan'ın Latin alfabesine geçme konusunda yaptığı son düzenlemeden sonra Türkiye Büyükelçiliğinin, Kazak Türkçesi ile yaptığı sosyal medya paylaşımlarında Kiril yerine Latin harflerini kullanmaya başlaması da Büyükelçiliğimizin vizyonunu ortaya koyan önemli göstergelerden bir diğeridir. Öyle ki, o günlerde Kazakistan'ın pek çok resmi kurum ve kuruluşu Kiril harfleri ile hatta yalnızca Rusça paylaşım yapıyordu.

                Yine takip edebildiğim kadarıyla Sn. Ufuk Ekici'nin büyükelçi olarak görev yaptığı dönem içerisinde daha pek çok iz bırakan işe imza atıldı. Örneğin, Büyükelçiliğin çabalarıyla, Yesil Irmağının kıyısında iki ülke adına "Dostluk Korusu" kurulması, Yunus Emre Anıtı dikilmesi, Almatı ve Türkistan'da caddelere Türkiye Türklerinin isimlerinin konulması gibi. Ki, nasip olursa bir başka yazıda son iki hususun ne kadar önemli olduğu ve ilkleri temsil ettiğinden söz etmek isterim.

                Velhasıl, gerek Kazakistan'da görev yaparken gerekse görevim sona erip Türkiye'ye döndükten sonra  takip edebildiğim faaliyetlerinden edindiğim izlenim, Ufuk Ekici önderliğindeki Büyükelçiliğimizin Kazakistan'da çok başarılı işler yaptığı, iki ülke arasındaki stratejik ortaklığın daha da ileri seviyeye yükselebilmesi için üzerine düşen görevi layıkıyla yerine getirmeye gayret ettiği, Türkiye'nin kardeş coğrafyalarda sevilmesi ve imajının güçlenmesi için üzerine düşen görevleri yerine getirmek için elinden gelen çabayı sarfettiğidir.

                İşte böyle... Bu bayram gününde güzel şeylerden söz etmek adına faaliyetlerine bizzat tanık olduğum Astana Büyükelçiliğimizden söz etmek istedim. Bu bağlamda, örnek olarak verdiğim Sn. Ufuk Ekici döneminde gerçekleştirilenlerle ilgili söylenebilecek daha birçok şey var ama en azından bazılarını da olsa dile getireyim dedim.

            Bu arada bildiğim kadarıyla Sn. Ufuk Ekici'nin Kazakistan'daki görev süresi sona erdi ve bir önceki kararname ile Angola'ya atandı. Eminim, Afrika'nın bu önemli ülkesinde de başarılı olacak, Büyükelçiliğimiz onun liderliğinde ülkemizin bu kadim kıta ile ilişkilerini güçlendirmeye devam edecektir.  

                Bu vesileyle Kurban Bayramınız mübarek olsun.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Selçukluların Tarih Sahnesine Çıktığı KAYIP ŞEHİR: CEND

Nehrin ötesi anlamına gelen “Maveraünnehr”, Ceyhun Irmağı’nın kuzeyinde uzanan merkezî Asya bölgesini anlatır.   Müslüman Araplar, bu tanımlamayı, Grekler ve Romalıların klasik literatüründe kullanılan “Transoksiyana” sözünün tam karşılığı olarak kullanmışlardır. Bölgenin güney sınırlarını Ceyhun Irmağı (Amuderya) belirlerken, kuzey sınırlarında da Seyhun Irmağı (Sirderya) uzanır. Maveraünnehr, tarihin ilk dönemlerinden itibaren önemli yerleşim yerlerinden biri olmuş, medeniyetlere, cihan imparatorluklarına beşiklik etmiştir. Anadolu’ya, adları, Ceyhan ve Seyhan olarak taşınan bu ırmaklar arasında uzanan uçsuz bucaksız toprakları bir tenakuzlar coğrafyası olarak tanımlamak yanlış olmaz… Buralarda seyahat ederken verimli ovaların hemen ötesinde ufukları kaplayan bozkırlar karşılar insanı… Seyredenlere azamet duygusu veren yüce dağların zirvelerinden ise karlar hiç eksilmez… Aynı zamanda bir imparatorluklar beşiğidir Seyhun ve Ceyhun arası engin topraklar… Renkli ve sonsuzmuş

Çöl Ortasındaki Medeniyet Havzası: TURFAN

Rus kâşif Kuznetsov, “Orta Asya’yı gezen herhangi birine ayrımların dışında aklında ne kaldığını soracak olursanız, size ‘çelişkiler’ diyecektir” der. Gerçekten de anayurdun uçsuz bucaksız coğrafyasında, her yerde ve her şeyde insanda hayranlık uyandıran bir tenakuzla karşılaşmak âdeta tabii bir durumdur. Kadim İpek Yolu’nun en önemli ticaret merkezlerinden biri olan Doğu Türkistan’ın Turfan şehri, bu çelişkilerin en bariz misallerinden biri olarak karşımıza çıkar.   Şehrin kuzeyinde uzanan efsanevȋ Tanrı Dağlarının 5445 metre yüksekliğindeki Bogda Tepesi, yılın her günü buzullar ve karlarla örtülü iken, d ünyanın Lut Gölünden sonraki ikinci çukurunda yerleşen Turfan ise, denizden 154 metre aşağıda kurulmuştur ve sıcaklık yılın pek çok ayı boyunca 40 derecenin üstünde seyreder, yazın ise 50 dereceyi bulur.   Bu sebeple "od vahası", “alev vahası” olarak da adlandırılır. Şehrin etrafını çevreleyen dağların adları da bu tenakuzu gözler önüne serer ve coğrafya hakkınd