Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ağustos, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Amerikan Bayrağı Önündeki Rabia Kadir

Bana bu yazıyı, Hür Asya Radyosu (RFA)’nın Uygurca sitesinde gördüğüm bir fotoğraf yazdırdı. Rabia Kadir’in Yarkent olayları ve sonrasında yaşanan gelişmeler hakkında bilgi vermek üzere düzenlediği toplantıya ait bir fotoğraftı bu. Rabia Kadir, ABD Kongre Salonunda basın toplantısında (kaynak: rfa)  Kadir’in Yarkent olayları ve sonrasıyla ilgili verdiği bilgiler de oldukça dikkat çekici ve bu konuyla ilgili bir videoyu da sosyal medyada paylaştım; ancak, resmi görünce beni asıl hayıflandıran, Rabia Kadir’in niçin bir Türk bayrağı ile önünde basın toplantısı düzenleyemediği oldu. 5 Temmuz 2009’de patlak veren Urumçi olayları sırasında, aslında bunun için önemli kapılar açılmıştı. Dönemin hükümet yetkilileri konuya yeşil ışık yakmışlar ve başvuru beklediklerini açıklamışlardı. Ancak nedense bunun ardı gelmedi ve Rabia Kadir’in Türkiye’ye gelmesi mümkün olmadı. Bununla ilgili birçok spekülasyonlar ortada dolaşmasına karşın ne hükümet cephesinden ne de Rabia Kadir’i Tür

Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu

                                                                                                                                                (1929- 21 Ağustos 1992) Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, modern dönemin son büyük destan şairlerinden biri, bence, en başta gelenidir. Örneğin, Anadolu’nun vatan oluş destanı olan Malazgirt’i, daha onun kaleminden çıktığı kadar görkemli anlatılmamıştır. Buna benzer, daha birçok vermek mümkün… Lâkin o benim için öncelikle “Kaşgar’da Vakit” şairidir. Çünkü bu şiir, Doğu Türkistan Türklerinin dramını ve bu dramın nedenlerini edebi olduğu kadar yüreklere işleyecek bir derinlikte dile getirir. Niyazi Ağabeyi, -kendisine böyle hitap ederdim- yakından tanımam Doğu Türkistan Neşriyat Merkezi’ndeki ortak mesai yıllarımızda oldu. İsa Yusuf Alptekin tarafından kurulan bu merkezin en başta gelen amaçlarından biri, o günlerde yazılı bir basın organından, sesini dünyaya duyuracak bir mecradan mahrum durumdaki Doğu Türkistan’ı tanıtmak, gelişmelerden ka

Saklı Selçuklu Şehri: Adilcevaz

                       (Gezi Yazısı) Van Gölü havzası, Selçuklu mirasını anlamak açısından en değerli bölgelerden biri… Çoğumuzun kanaatlerinin aksine Selçuklu ile Anadolu’ya taşınan tarihi, sosyal ve kültürel miras burada halen güçlü damarlar halinde varlığını sürdürüyor. Bunu keşfedebilmenin tek yolu ise havzaya gelmek ve bu olguya bizzat tanık olabilmektir. “Van Gölü Havzası’nda Selçuklu İzleri” belgeseli için bölgeyi bir uçtan bir uca dolaşırken, beni en çok heyecanlandıran şeylerden biri de bunu keşfetmek oldu. Bu özelliğe sahip yörelerden biri de Adilcevaz… Adilcevaz, Van Gölü havzasının kuzeyinde Erciş ile Ahlat arasında yer alıyor. Göz alıcı doğasının yanı sıra kadim bir tarihe de sahip… Adilcevaz’a Erciş üzerinden girenleri ilk karşılayan, karlı kaplı zirvesiyle Süphan Dağı oluyor. Dağın eteklerindeki Aygır Gölü de doğal harikalardan birisi…             Ahlat üzerinden girildiğinde ise, dikkatleri ilk çeken iki görkemli abide oluyor. Adilcevaz Kalesinin eteklerinde

Eski Erciş'i Görmeye Davet

                                                                                                                                                                                                    (Bir Gezi Yazısı) Birkaç yıldır, çok önem verdiğim bir belgesel hazırlamaktayız. “Van Gölü Havzası’nda Selçuklu İzleri” adlı bu belgeselin çekimleri için birkaç kez Van, Bitlis, Muş illeriyle ilçe ve köylerini dolaşıyoruz. Oralarda Selçukluların bıraktığı tarihî, sosyal ve kültürel izleri araştırıyoruz. Temel sorumuz da şu: Bir medeniyet inşacısı ve yönetim modeli olarak Selçuklu tecrübesi günümüze ne anlatabilir? Bu bağlamda, önemli Selçuklu şehirlerinden biri de Erciş’tir. Bugün bir kısmı “Çelebibağı” olarak adlandırılan Eski Erciş’te bulunan Selçuklu mezarlığı da buranın Türk tarihi açısından önemini açık olarak ortaya koymaktadır. Prof. Dr. Abdüsselam Uluçam başkanlığında yapılan kazılarda, bölgenin eski çağlardan itibaren önemli bir yerleşim yeri olduğunun yanı sıra Müslüman Türkle

Macar Hunları

                (Yazı, ilk olarak 2.4.2005 tarihinde Bakü'de yayınlanmıştır) Geçenlerde gazetelerde bir haber vardı. Haberde, Macaristan parlamentosunun, Nisan ayında toplanarak ülkedeki Hunların azınlık olarak tanınma başvurusunu değerlendireceği bildiriliyordu. Yine haberden öğrendiğimize göre, 2400 kişinin ortak imzasıyla, Macaristan Merkez Seçim Komisyonuna müracaat edilmiş ve Hunların azınlık olarak tanınması istenmişti. Bu talep, Merkez Seçim Komisyonunca kabul edilmiş ve tasdik için parlamentoya sunulmuştu. Hunlar bu dilekçelerinde, kendi dil ve kültürlerine sahip bir azınlık olarak kabul edilmelerini talep ediyorlardı. Bunun üzerine Macaristan’da bir tartışma başlamış, kimi kesimler bunu olumlu karşılarken, kimileri de karşı çıkıyorlarmış. Bu bana, bir uluslararası toplantı için Macaristan’a giderken uçakta karşılaştığım bir halkbilimci profesörü hatırlattı. Bilindiği gibi, ülkenin başşehri Budapeşte, Tuna nehrinin ikiye ayırdığı Buda ve Peşte şehirlerinin birleşi

Öyleyse Kim Türk?

Türkiye’de, uzun yıllardır, zaman zaman kendimin de içine yuvarlanabildiğim, tuhaf bir anlayış dikkatimi çekiyor. Bu yanlışlığı kişisel sohbetlerimde, sosyal ortamlarda da dile getirmeye çalışıyorum. O da, insanların kendilerini ve başkalarını etnik olarak nasıl tanımladıklarıyla ilgili. Birinci olarak, kimi insanlar, soy ağaçlarına herhangi bir zamanda katılan farklı etnik kökendeki bir ferdi, -büyük anne, baba anne, büyük teyze, büyük hala gibi- göz önüne alarak kendini o etnik kökene ait görmekte ve öyle tanımlamaktadır. Oysa soy ağacında, diğer tüm kişiler bu tanımlamanın dışında bir yerde bulunmakta ama bu durum bir değer ifade etmemektedir. Bu, tüm diğer açmazlarının yanında “millet” bilincini parçalayan bir durumdur ve yaygınlaşarak “millet”i atomize etme riskine sahiptir. -Burada, insanların kendilerini istedikleri etnik kökene ait hissetme özgürlüklerinin olmasından yana olduğumu altını da çizmek isterim. Demek istediğim, hakikat böyle olmadığı halde, “zamanın ruhuyla” or

UYGURLARIN GELECEĞİ İÇİN SİYASET VE SİVİL KAMUOYUNA AÇIK ÇAĞRI:

Evet, Türkiye şu anda birçok dış meseleyle karşı karşıya… Ama Çin, Yarkent'te olayların başladığı günden beri Doğu Türkistan'da her gün yüzlerce Türk’ü katletmekte, onları dayanılmaz baskı ve şiddet yoluyla sindirmeye, nedensiz tutuklamaya, dayanılmaz işkence ve şiddete tabi tutmaya devam ediyor. Artık gün, kardeşliğin gereğinin yapılma günüdür. Her geçen saatte durum daha da vahim hale gelmektedir. Tablo, iyi niyet dilekleriyle yetinme boyutunu aşmıştır. Bu nedenle, öncelikle siyasetten beklentimiz: 1. Cumhurbaşkanlığı adayları, katliamlarla ilgili tavırlarını ortaya koymalıdır. 2. Siyasi parti liderleri, konuyla ilgili partilerinin görüşlerini açıklamalı ve duruşlarını belli etmelidir. 3. Konuyla ilgili TBMM'nin yaklaşımı deklare edilmelidir. Bunun yanı sıra, Türkiye'nin her yerindeki birey, kurum ve kuruluşlardan Doğu Türkistanlıların yanlarında olduklarını gösteren gür sesler yükselmesini bekliyoruz. Ve de Doğu Türkistan'ı temsil durumundaki siv

Bir Uygur Sanatçının Muhacerette Hüzünlü Vedası

Dün, 1 Ağustos 2014-Cuma, değerli sinema eleştirmeni-yazar İhsan Kabil aradı ve ilk olarak o haberdar etti Oğuzhan Tuğrul’un bu dünyaya veda ettiğini. Ardından @UygurHareketi adlı twitter hesabından cenaze namazının yerini ve vaktini öğrendim. Oğuzhan Tuğrul’u, 2010 İstanbul Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri sırasında tanımıştım. Uygur Türklerinin insanlığa ve medeniyetin gelişmesine önemli katkılarından biri olan geleneksel kâğıt yapım sanatını tanıtmaya çalışıyordu. Ne var ki, çeşitli nedenlerle, bunu dilediğince gerçekleştiremedi. En son yine İhsan Kabil’den rahatsızlandığını öğrenmiştim. Ve dün, mukadderat gerçekleşmiş, Tuğrul bu dünyaya veda etmişti. Bugün, normalde başka bir etkinliğe katılmayı planlamışken, bu haber üzerine cenaze namazına gitmeye karar verdim. Eşimle birlikte Eyüp Sultan Camii’ne doğru yola çıktık. Eyüp’e vardığımızda, öğle namazına az bir zaman kalmıştı. Ve camiye yaklaşmışken, sanki gök yarılmışçasına bir yağmur yağmaya başladı. Yaklaşık yarım sa