Ana içeriğe atla

Amerikan Bayrağı Önündeki Rabia Kadir



Bana bu yazıyı, Hür Asya Radyosu (RFA)’nın Uygurca sitesinde gördüğüm bir fotoğraf yazdırdı. Rabia Kadir’in Yarkent olayları ve sonrasında yaşanan gelişmeler hakkında bilgi vermek üzere düzenlediği toplantıya ait bir fotoğraftı bu.

Rabia Kadir, ABD Kongre Salonunda basın toplantısında (kaynak: rfa) 

Kadir’in Yarkent olayları ve sonrasıyla ilgili verdiği bilgiler de oldukça dikkat çekici ve bu konuyla ilgili bir videoyu da sosyal medyada paylaştım; ancak, resmi görünce beni asıl hayıflandıran, Rabia Kadir’in niçin bir Türk bayrağı ile önünde basın toplantısı düzenleyemediği oldu.
5 Temmuz 2009’de patlak veren Urumçi olayları sırasında, aslında bunun için önemli kapılar açılmıştı. Dönemin hükümet yetkilileri konuya yeşil ışık yakmışlar ve başvuru beklediklerini açıklamışlardı. Ancak nedense bunun ardı gelmedi ve Rabia Kadir’in Türkiye’ye gelmesi mümkün olmadı.
Bununla ilgili birçok spekülasyonlar ortada dolaşmasına karşın ne hükümet cephesinden ne de Rabia Kadir’i Türkiye’de temsil iddiasında bulunanlardan doyurucu bir açıklama bugüne kadar yapılmadı.
Çeşitli medya mecralarından takip edebildiğimiz kadarıyla, hükümet,  Dünya Uygur Kurultayı’na, tüzel bir kişilik olarak, karşı değil. Kurultay’ın Türkiye’deki yetkilileriyle zaman zaman görüştükleri de kamuoyuna yansıyor –ya da öyle yansıtılıyor-. Her neyse!.. Mesele bu değil. Madem böyle bir diyalog imkânı var, niçin Rabia Kadir’e vize verilmesi bir türlü gerçekleşmiyor?
Yine kamuoyuna yansıyan beyanatlarda, Rabia Kadir’i temsil iddiasında bulunanların, hükümetten son derece memnun olduklarını ifade ettikleri görülmektedir. Bu ise yaman bir çelişki gibi görünüyor. Çünkü o zaman, Rabia Kadir’in Türkiye’ye gelememesinin bir sorun teşkil etmediğine inanmak gerekiyor. Ya da yansıtıldığı gibi, hükümet nezdinde gerekli çaba gösterilmiyor ve bu nedenle bu sorun çözülemiyor. Veyahut da Rabia Kadir, çok zayıf görünse de, ifade edilenin aksine, Türkiye’ye gelmek gibi bir niyet taşımıyor ve bundan dolayı vize işi için gerekli kamuoyu desteği için gerekli çaba gösterilmiyor.  
Bu muammayı çözmenin tek yolu, Rabia Kadir’i temsil ve hükümetle teşrik-i mesai iddiasında bulunanların, konuyla ilgili kamuoyuna doyurucu bir açıklama yapmalarıdır.
Ama bütün bunlar, fotoğrafın uyandırdığı yürek sızısını ortadan kaldırmıyor.

Ve en kısa sürede, Rabia Kadir’in Türkiye’de ve Türk bayrağı önünde de bir basın toplantısı düzenleyebilmesini temenni ediyorum.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Selçukluların Tarih Sahnesine Çıktığı KAYIP ŞEHİR: CEND

Nehrin ötesi anlamına gelen “Maveraünnehr”, Ceyhun Irmağı’nın kuzeyinde uzanan merkezî Asya bölgesini anlatır.   Müslüman Araplar, bu tanımlamayı, Grekler ve Romalıların klasik literatüründe kullanılan “Transoksiyana” sözünün tam karşılığı olarak kullanmışlardır. Bölgenin güney sınırlarını Ceyhun Irmağı (Amuderya) belirlerken, kuzey sınırlarında da Seyhun Irmağı (Sirderya) uzanır. Maveraünnehr, tarihin ilk dönemlerinden itibaren önemli yerleşim yerlerinden biri olmuş, medeniyetlere, cihan imparatorluklarına beşiklik etmiştir. Anadolu’ya, adları, Ceyhan ve Seyhan olarak taşınan bu ırmaklar arasında uzanan uçsuz bucaksız toprakları bir tenakuzlar coğrafyası olarak tanımlamak yanlış olmaz… Buralarda seyahat ederken verimli ovaların hemen ötesinde ufukları kaplayan bozkırlar karşılar insanı… Seyredenlere azamet duygusu veren yüce dağların zirvelerinden ise karlar hiç eksilmez… Aynı zamanda bir imparatorluklar beşiğidir Seyhun ve Ceyhun arası engin topraklar… Renkli ve sonsuzmuş

Çöl Ortasındaki Medeniyet Havzası: TURFAN

Rus kâşif Kuznetsov, “Orta Asya’yı gezen herhangi birine ayrımların dışında aklında ne kaldığını soracak olursanız, size ‘çelişkiler’ diyecektir” der. Gerçekten de anayurdun uçsuz bucaksız coğrafyasında, her yerde ve her şeyde insanda hayranlık uyandıran bir tenakuzla karşılaşmak âdeta tabii bir durumdur. Kadim İpek Yolu’nun en önemli ticaret merkezlerinden biri olan Doğu Türkistan’ın Turfan şehri, bu çelişkilerin en bariz misallerinden biri olarak karşımıza çıkar.   Şehrin kuzeyinde uzanan efsanevȋ Tanrı Dağlarının 5445 metre yüksekliğindeki Bogda Tepesi, yılın her günü buzullar ve karlarla örtülü iken, d ünyanın Lut Gölünden sonraki ikinci çukurunda yerleşen Turfan ise, denizden 154 metre aşağıda kurulmuştur ve sıcaklık yılın pek çok ayı boyunca 40 derecenin üstünde seyreder, yazın ise 50 dereceyi bulur.   Bu sebeple "od vahası", “alev vahası” olarak da adlandırılır. Şehrin etrafını çevreleyen dağların adları da bu tenakuzu gözler önüne serer ve coğrafya hakkınd

Balasagun: Unutulan Karahanlı Başkenti

“Türk-İslâm tarihi siyasî olarak ne zaman başlar” diye bir soru sorulsa, cevabı muhakkak ki “Karahanlılar” olacaktır. Öyledir de. Türklerin ilk Müslüman devleti olan Karahanlılar İmparatorluğu, Selçuklu ve nihayet Osmanlı ile zirveye ulaşan büyük Türk-İslâm medeniyet yürüyüşünün başlangıcıdır; Karahanlılar, bu medeniyetin ilk halkası ve kurucu atasıdır.   Bugün her ne kadar tarih sahnesinden çekilmiş durumda olsa da, halen, geniş Türkistan (Orta Asya) coğrafyasının dört bir yanında geride bıraktıkları miras,   gelişip serpildikleri şehirler, sosyal, kültürel ve tarihî etkileri yaşamaya devam etmektedir. Bu büyük devletin ilk başkenti ise Balasagun'dur. Balasagun şehri, Kırgızistan'ın Doğu Türkistan (Kaşgar şehri) sınırında yer almaktadır. Bişkek’ten karayolu ile yaklaşık 1,5 saatlik bir mesafede olan şehir, bir zamanlar tarihî İpek Yolu’nun güzergâhı üzerinde bulunuyordu. Yüzyıllarca, kentin çevresini saran dağlar arasından geçen İpek Yolu’nu izleyen kervanlar, Balasagun