İlk günkü paylaşımımda da ifade ettiğim gibi 15 yıl sonra yeniden Azerbaycan’a gidecek olmanın heyecanı bambaşkaydı. INCSOS VII Karabağ Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi’ne katılmak üzere şehre indiğimizde saatler 20.30 civarını gösteriyordu. İlk göze çarpan, yeni ve modern bir havaalanıydı. Eskiden aynı yerde olan iç ve dış hat terminal binaları ayrılmış, eski bina iç hatlara tahsis edilirken, oldukça ferah ve geniş bir dış hatlar terminali yapılmıştı. Her yer pırıl pırıl, tertemiz, ışıl ışıldı.
Terminalin dışına çıktığımda yine farklı bir manzara vardı. Genişletilmesine rağmen otopark araçlarla dolmuştu. Oysa eskiden böyle değildi. Bu da ülkenin, benim görmediğim yıllar içerisinde ne derece ilerleme kaydettiğini anlamaya yetiyordu aslında.
Bunlar yapılırken şehrin tarihi dokusu da korunmuş. Restore edilen eski evlerin duvarları aslına uygun olarak kaplanmış, onlarca yıl içinde kararmış duvarları ağartılmış. Böylece, Bakü’ye modern bir “kadim şehir” havası verilmiş. İçeri Şehir de yine aynı titizlikle korunarak eski ihtişamına uygun şekilde ihya edilmiş.
Ne var ki bu inkişafın sonucu olarak olan bana oldu, şehirdeki büyük değişim benim şehirle ilgili koordinatlarımı kaybetmeme yol açtı. Neredeyse adım adım bildiğim sokakları, mahalleleri, meydanları çıkarmakta zorlandım, kendimi şehre ilk kez gelen biri gibi hissettim:)
Şehirde dikkatimi çeken bir başka husus da daha önce adlarına parklar yapılmış, heykeller dikilmiş Sovyetik şahsiyetlerin adlarının, heykellerinin kaldırılmasıydı. 26’lar Parkı yoktu mesela… Sadece Neriman Nerimanov’un devasa heykeli yerinde duruyordu, o da Sovyetik bir şahsiyet olarak görülmemeliydi zaten.
Ancak şehri dolaşırken, insanlarla konuşurken beni asıl sevindiren, duygulandıran ve gururlandıran onların ruhlarında yaşanan değişimdi. Karabağ Zaferi’nin sevinci ve gururu hemen herkesin yüzlerinden okunuyor, ses tonlarından hissediliyordu. Eskiden var olan çaresizlik hissi tamamen kaybolmuş, yerini büyük bir özgüvene bırakmıştı. Hatta, Şehitler Hıyabanı’nda yatan ve Karabağ’ın işgali yıllarında şehit düşen askerlerin mezar taşlarına konulmuş fotoğraflarda bile, bu aziz kahramanların yüzlerinin güldüğünü hissettim, ruhlarına dua gönderirken.
Zafer, halkın Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’e olan saygı ve sevgisini de daha çok arttırmış. Aliyev’den gerçek bir lider olarak söz ediliyor, hayranlık ifade ediliyor. Bunun, Aliyev’in savaş boyunca karamsarlığa meydan vermeyen, tüm toplumu kucaklayan ve zafere inandıran liderlik vasfı ortaya koymasından kaynaklandığı açık. Nitekim kazanılan zaferde onun dirayetli liderliği, kararlılığının başlıca etkenlerden biri olduğu kanaati hâkim herkeste. Doğrusu da bu gerçekten. Zafere susamış bir milletin azim ve kararlılığı, insanların cepheye gitmek için seferber oluşu ve tüm halkın galibiyete olan sarsılmaz inancı, bu liderlik ile birleşince Ermenilerin yıkılmaz, aşılmaz sandıkları tahkimatlar kısa zamanda yok edilmiş, Karabağ işgalden kurtarılmış.
Bunun yanı sıra herkes, bu zafere Türkiye’nin maddi ve manevi desteğini, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk günden itibaren sarsılmaz bir şekilde arkalarında duruşunu, tüm Türkiye’nin tek vücut olarak yanlarında saf tutmasını da hayırla anıyorlar ve bu durumun kardeşliği bir kez daha sarsılmaz bir şekilde perçinlediğini söylüyorlar.
Velhasıl, Azerbaycan’a 3 günlük bu kısa ziyaret benim için bir bayram havasında geçti. Bir kısmıyla da olsa dostlarla görüşme imkânım oldu; Hazar’ın gönüllere ferahlık veren esintisini doyasıya çekebildim içime; İçeri Şehir’de, Nizami Küçesi’nde, Bulvar’da dolaşıp, geçmiş hatıraları tazeleme şansı buldum… Bütün bunların ötesinde ise Azerbaycan’daki dirçelişi, canlanmayı görmek sevincimi kat be kat arttırdı.
Rabbim kardeş Azerbaycan’ın daha da güçlenmesini, gelişmesini nasip eylesin. Her türlü düşmanlığın ve düşmanların şerrinden korusun.
Elbette, dikkatimi çeken, keşke olmasaydı dediğim hususlar, tespitler de var; hem Azerbaycan’ın kendisiyle hem Türkiye ile hem de Türkiye-Azerbaycan ilişkileriyle ilgili olarak. Hatta bunların bir kısmı üzerinde dikkatle durulması, düşünülmesi gereken oldukça önemli hususlar bana göre. Ama o başka bir zaman, başka bir yazının konusu olacak nasipse.
Çünkü şu anda, Azerbaycan’da bulunduğum üç gün içerisinde gördüğüm güzelliklerin, yaşadığım hoş anıların gönlümde uyandırdığı sevinç ve mutluluğun hazzını tatmak istiyorum…
Çok yaşa Azerbaycan, hep mutlu ve sevinçli ol!
Yorumlar