“TRT
Belgesel Günleri”, dün akşam muhteşem bir belgesel filme açıldı. (Yönetmen:
Patricio HENRIQUEZ / 98 dakika / Kanada.
"Uygurlar:
Absürd Bir Tutsaklık Hikâyesi" isimli sinema tadındaki belgesel, ABD'nin
Afganistan'ı işgali sırasında, haksız yere tutsak edilen ve suçsuzlukları
anlaşıldığı halde –ama anlaşılamayan bir tutumla- yıllarca Guantanamo Esir
Kampı'nda tutulmaya devam eden 22 Uygur'un hikâyesini anlatıyor.
Belgesel,
Çin’in insanlık dışı zulüm ve baskısı altındaki Doğu Türkistanlıların dramına
ışık tutup bu drama sessiz kalan dünyanın lakaytlığını da ortaya koyarken, insaniyetini
kaybetmemiş bireylerin de inanç ve dillerine bakılmaksızın dünyanın her yerinde
var olabildiğini gösteriyor.
Ancak,
belgesel filmden ortaya çıkan temel mesaj şu: Vatansız olmak, aslında var
olmamaktır.
Bu
ise bana 2006 yılında Azerbaycan’da bulunduğum sırada, yine bu konuyla ilgili,
Guantanamo’dan Arnavutluk’a gönderilen ilk grup Uygur tutuklunun durumundan
yola çıkarak kaleme aldığım “Vatan Nedir?” yazısını hatırlattı. Bu sebeple
yazıyı yeniden paylaşıyorum.
Vatan Nedir?
19 Ocak günü Türkiye Büyükelçiliği Basın Müşavirliği
ile TRT Bakü Temsilciliği’nin ortaklaşa organize ettikleri “Adım Adım
Kafkaslar” programının “Kalanların Hikâyesi” adlı özel bölümünün gösterimi
vardı. Özellikle, gösterim sonunda sahneye davet edilen asker çocuklarının
gözyaşları beni çok etkiledi. Bu ruh hâliyle eve gittim. Ancak, içimde öylesine
bir duygu yoğunluğu uyanmıştı ki, uykuma mani oldu. Kirpiklerim kapandığında
siyah iplik beyaz iplikten ayrılmaya , karanlık aydınlığa dönüşmeye başlamıştı.
Uyandığımda ise içimde, 20 Ocak şehitlerini ziyaret
etmek için alev alev bir arzu vardı. Ruhum ise anaforlar içerisindeydi.
Şehitlik çok kalabalıktı. Tören için Cumhurbaşkanı
bekleniyordu, bu nedenle henüz ziyaretler başlamamıştı. İşyerime geldim.
İnternete girerek günlük gazetelere bir göz atayım dedim. Yeni Şafak
gazetesinde gördüğüm bir haber zihnimi ve ruh dünyamı iyice alt üst etti.
(http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2006/ocak/20/d01.html).
“Guantanamo’nun Yalnız Türkleri” başlıklı haberde,
ABD’nin Afganistan’ı işgali sonrası, terörist şüphesiyle Guantanamo esir
kampına götürülen yedi Uygur Türk’ünden bahsediliyordu. Bu yedi insan, suçsuz
oldukları anlaşılıp serbest bırakıldıkları halde, -gidebilecekleri ülke
olmadığı için- 3 yıldır esir kampından dışarı çıkamamışlardı Ülkeleri Doğu
Türkistan işgal altındaydı. Oraya gittikleri takdirde, Çinlilerce idam
edileceklerdi. Müracaat ettikleri 20 kadar ülke ise, onların sığınma
taleplerini reddetmişti. Yani gidebilecekleri bir yerleri yoktu.
Bu trajik durum, bana, “vatan nedir?” sorusunu
sordurdu. Hakikaten neydi vatan?
Yine bir gün önce, 19 Ocak günü, seyrettiğim filme
konu olan askerlerin hatıraları canlandı gözümde. Kayseri’den, Sivas’tan,
Giresun’dan, Samsun’dan… gelerek Azerbaycan’ın kurtuluşuna katılmış askerlerin,
artık kendileri de birer dede olmuş çocukları, göz yaşları içinde
anlatıyorlardı dönemin hikâyesini. Ve onlardan birine, Kayseri’nin İncesu
ilçesi Kızılören köyünden 37 yaşında, üç çocuğunu geride bırakarak Kafkas İslam
Ordusu’na gönüllü olarak katılmış redif askeri Mustafa’ya, annesinin söylediği
sözler yüreğime saplandı: “Oğul, eğer, kardeşlerini kurtarmak için gittiğin o
topraklarda, sırtından vurularak ölürsen, bilesin ki ak sütümü sana helal
etmem!”.
Acaba, vatan
neydi, ne demekti vatan?
Sonra henüz ilkokulda okuyan oğlum Ahmet Kadir’i
yanıma alarak, birlikte “Şehitler Hıyabanı”na gittik. O insan seli arasına
katıldık. 1918 yılında hayatını kaybeden askerler adına yapılan anıtın hemen
yanındaki, mahşerde ayağa kalkmış gibi duran Karabağ Şehitlerine dua ettik, 20
Ocak Şehitlerinin huzurunda durduk, acımasız Sovyet tanklarının altında ezilen
o kahramanların al kanlarını simgeleyen kırmızı karanfillerden biz de mezarlara
bıraktık. Oğluma, “20 Yanvar Şehitliği”nin ilk sırasında bulunan duvaklarla süslenmiş
genç kadının hikâyesini anlattım. Baktım gözlerini siliyor.
1918… Kafkas İslam Ordusu… Geri dönmeyen askerlerin
Bolşevik dönemde maruz kaldıkları sürgün ve dramlar…
1990… 20 Ocak… Yaşanan insanlık trajedisi ve hemen
ardından gelen şahlanış ve “dirçeliş”…
2006… Guantanamo… Esir kampından -gidecekleri
vatanları olmadığı için- ayrılamayan Uygur Türkleri…
Vatan!.. Nedir Vatan?.. Herhalde, dönebileceğin toprak
ve ölebileceğin yer olsa gerek…
20 Ocak 2006 - Bakü