Ana içeriğe atla

YARKENT’TE NELER OLUYOR?



Her şey bayramın ilk günü Doğu Türkistan’ın kadim şehirlerinden biri olan Yarkent’te masum bir protesto gösterisi ile başladı. Amaç, daha birkaç gün önce Yarkent’in bir köyünde aynı aileden 18 kişinin Çin güvenlik güçlerinde katledilmeleri ve faillerle ilgili hiçbir işlemin yapılmayışını protesto etmekti. Ramazan’ın ifasını tüm ülkede yasaklayan Çin, iftar sofrasına sebepsiz yere baskın yapmış ve bir aileyi toptan yok etmişti.
İşte Yarkent halkı, bu acımasızlığı, devlet terörünü dile getirmek, haksızlık karşısında sesini yükseltmek için Ramazan Bayramı’nın birinci günü olan Pazartesi günü toplanıp yürümek istediler. Normal bir ülkede, sıradan bir hadise olan bu protesto hakkı, Çinli yetkililerce ayaklanma olarak lanse edildi ve dört bir yandan açılan ateş sonucu onlarca masum insan, -protesto sonrası birbirleriyle bayramlaşmak için toplanan insanlar- öldürüldü, yaralandı.
Ertesi gün, tüm Çin medyası, ki hepsinin devlet güdümünde olduğunu söylemeye gerek yok, olayı bir “İslami aşırıcılık” şeklinde takdim etmeye, gerçekleştirdikleri katliamı, dünya kamuoyuna, “ayaklanmanın bastırılması” olarak duyurmaya başladılar.
Bu, Çin’in, özellikle 11 Eylül olaylarından sonra geleneksel hale getirdiği bir politikadan başka bir şey değildi aslında. Bu yolla, sözde “İslami terör” söylemi karşısında hassaslaşan dünya kamuoyunu, bu şekilde aldatmak ve kendi devlet terörünü, kökü binlerce yıl önceye dayanan bir halkı, Uygurları, kendi vatanında asimile etme politikasını, gizlemeyi bir devlet politikası haline getirdi. Doğu Türkistan’ı, özellikle olayların meydana geldiği bölgeleri dünyaya kapatan ve hiçbir haber kaynağını bölgeye sokmayan Çin, kamuoyunu kendi yaydığı enformasyonla yetinmek zorunda bırakmakta, tam bir enformatik blokaj uygulamaktadır.
Aslında bu kanlı katliam, kuruluşu milattan önceki dönemlere dayanan, birçok Türk devletine başkentlik eden, ki bunların sonuncusu, Mançu-Çin işgalinden önceki son büyük hanlık olan Yarkent (Saidiye) Hanlığı (1514-1678)’dır, kadim bir kültür ve medeniyet şehri “Piriyane” Yarkent’te yaşanan ilk olay değildir. Kızıl Çin işgalinden sonra, bilinçli bir kültürel parçalama politikası olarak, belde statüsüne indirilerek Kaşgar’a bağlanan Yarkent, tarihine uygun bir diriliş içindedir. Çin’in artık dayanılmaz kelimesinin zayıf kaldığı asimilasyon ve baskı politikası karşısında ayağa kalkmıştır.
İşte Çin’in korkusu ve her fırsatta Yarkent’teki insani haykırışları katliamla bastırmaya çalışması bundandır.
Ancak, korkunun ecele faydası yoktur. Yalnız Yarkent değil, tüm Doğu Türkistan ayağa kalmıştır artık. Ve söyledikleri tek şey vardır: Zulüm ebedi payidar olamaz!

Bu blogdaki popüler yayınlar

Selçukluların Tarih Sahnesine Çıktığı KAYIP ŞEHİR: CEND

Nehrin ötesi anlamına gelen “Maveraünnehr”, Ceyhun Irmağı’nın kuzeyinde uzanan merkezî Asya bölgesini anlatır.   Müslüman Araplar, bu tanımlamayı, Grekler ve Romalıların klasik literatüründe kullanılan “Transoksiyana” sözünün tam karşılığı olarak kullanmışlardır. Bölgenin güney sınırlarını Ceyhun Irmağı (Amuderya) belirlerken, kuzey sınırlarında da Seyhun Irmağı (Sirderya) uzanır. Maveraünnehr, tarihin ilk dönemlerinden itibaren önemli yerleşim yerlerinden biri olmuş, medeniyetlere, cihan imparatorluklarına beşiklik etmiştir. Anadolu’ya, adları, Ceyhan ve Seyhan olarak taşınan bu ırmaklar arasında uzanan uçsuz bucaksız toprakları bir tenakuzlar coğrafyası olarak tanımlamak yanlış olmaz… Buralarda seyahat ederken verimli ovaların hemen ötesinde ufukları kaplayan bozkırlar karşılar insanı… Seyredenlere azamet duygusu veren yüce dağların zirvelerinden ise karlar hiç eksilmez… Aynı zamanda bir imparatorluklar beşiğidir Seyhun ve Ceyhun arası engin topraklar… Renkli ve sonsuzmuş

Çöl Ortasındaki Medeniyet Havzası: TURFAN

Rus kâşif Kuznetsov, “Orta Asya’yı gezen herhangi birine ayrımların dışında aklında ne kaldığını soracak olursanız, size ‘çelişkiler’ diyecektir” der. Gerçekten de anayurdun uçsuz bucaksız coğrafyasında, her yerde ve her şeyde insanda hayranlık uyandıran bir tenakuzla karşılaşmak âdeta tabii bir durumdur. Kadim İpek Yolu’nun en önemli ticaret merkezlerinden biri olan Doğu Türkistan’ın Turfan şehri, bu çelişkilerin en bariz misallerinden biri olarak karşımıza çıkar.   Şehrin kuzeyinde uzanan efsanevȋ Tanrı Dağlarının 5445 metre yüksekliğindeki Bogda Tepesi, yılın her günü buzullar ve karlarla örtülü iken, d ünyanın Lut Gölünden sonraki ikinci çukurunda yerleşen Turfan ise, denizden 154 metre aşağıda kurulmuştur ve sıcaklık yılın pek çok ayı boyunca 40 derecenin üstünde seyreder, yazın ise 50 dereceyi bulur.   Bu sebeple "od vahası", “alev vahası” olarak da adlandırılır. Şehrin etrafını çevreleyen dağların adları da bu tenakuzu gözler önüne serer ve coğrafya hakkınd

ÖRNEK BİR BÜYÜKELÇİLİK

            Bugün bayram... Gönüllerimizin umutla dolduğu, sevinç içinde olmamız gereken günler, bugünler... Bu sebeple ben de bu anlamlı günde, ülkemiz için yurtdışında yapılan güzel faaliyetlerden söz etmek, bu konudaki hatıralarımdan yola çıkarak bazı gözlemlerimi aktarmak istiyorum. Örneğim de son yurtdışı görev yerim Kazakistan'dan olacak.               Öncelikle söylemek gereken, bulunduğum süre içinde ülkemizin Kazakistan'daki büyükelçiliğinin çok gayretli, samimi ve kardeşçe hislerle çalıştığıdır. Her düzeydeki büyükelçilik mensuplarının iki ülke ilişkilerinin daha da geliştirilmesi, güçlendirilmesi için nasıl samimi çaba gösterdiklerini görerek ülkem adına hep sevinmişimdir.               Elbette bunda, ülkemizin dış misyonlarındaki yeni görev anlayışının büyük rolü olduğu kuşkusuzdur. Ancak insan unsurunun da en az bunun kadar önemli olduğu da bir gerçek. Örneğin ben ilk gittiğimde Astana Büyükelçisi olan Sn. Nevzat Uyanık, Müsteşar Sn. Özlem Hersan idi ve onların lid