“TEVFİK ABDİN’İN AZİZ HATIRASINA”
TRT’nin Azerbaycan Temsilciliğine atandığım ilk
günlerdi. Kültür Müşaviri Fethi Gedikli Bey ile bir Azerbaycan aydınını ziyaret
etmeye karar verdik. Teklif Fethi Beyden gelmişti. Ben de memnuniyetle kabul
ettim.
Doğrusu ziyaret edeceğimiz insanla hiç yüz yüze
gelmemiştim o zamana kadar. Yalnız Bakü’ye indiğim günden beri yakından takip
etmeye başladığım Azerbaycan basınındaki yazılarından aşinaydım ismine.
Yazılarında, yer yer sitemle de karışık olsa, derin bir Türkiye sevgisi
seziliyordu. Daha doğrusu sezilmiyor, kendini gösteriyordu aşikârca.
Randevuyu Fethi Hocam ayarladı. Tam saatinde
Azerbaycan Yazarlar Birliği’nde kendisiyle buluştuk. Bir tanışmaydı bu sadece.
Bu insan kimdir diye merak etmiştik ve tanımak istemiştik yalnızca. Ancak tanıştıktan
sonra bir aydın yazar, şair ve gazeteci portresinin yanında gönülden konuşan ve
içi dışı aynı, samimi bir insan görmüştüm karşımda.
Ve o günden sonra, kendisine hep derin bir sevgi ve
saygı duydum ve içimden gelerek “hocam” diye hitap etmeye başladım. Daha sonra,
çekim için tüm ön hazırlıklarını tamamladığım, ancak temsilciliğe prodüktör
olarak bir arkadaş atanınca ona tevdi ettiğim “Azerbaycan’dan Portreler” adlı
belgeselde, hayatını çekmeyi düşündüğüm insanların arasında ismi ilk aklıma
gelenlerden biri de o oldu.
İşte Azerbaycan’daki görevim sırasında, bende
böylesine derin iz bırakan bu insan Tevfik Abdin’den başkası değildi. (Tevfik
Abdin’in adı Azerbaycan’da “Tofiq” olarak yazılsa da bana kitaplarını “Tevfik”
olarak imzaladığı için bu şekilde kullanmayı tercih ettim.)
Tevfik Abdin, 1941’de Azerbaycan’ın kuzeyindeki, -Türkiye’nin
düşünce hayatında çok derin izler bırakan, Türkiye’de Türklük fikrinin
uyanmasında başlıca rollerden birini oynamış olan Hüseyinzade Ali (Turan) Beyin
de memleketi olan- Salyan şehrinde dünyaya gelir. Dedeleri, Erdebil’den
Salyan’a göç etmişlerdir. Kendisinden
önceki iki kardeşi vefat ettiğinden sekiz çocuklu ailenin en büyüğü sayar
kendini.
Orta öğretimi tamamladıktan sonra, aslında gazetecilik
okuma niyetindeyken, Güzel Sanatlar Fakültesi’nin tiyatro yazarlığı bölümüne
kaydolur. Buradan 1968’de mezun olduktan sonra aynı yıl, “Qobustan” adlı sanat
dergisinin tiyatro, sinema ve müzik bölümü sorumluluğunu üstlenir. Azerbaycan
kültür ve sanat hayatında önemli bir yeri olan ve Anar’ın redaktörlüğünde
yayınlanan Qobustan dergisinden söz
ederken Abdin, asıl yazarlık mesleğini burada öğrendiğini söyler.
Hakikaten burada kalemini oldukça geliştirme imkânı
bulur. Dergide idari görevin yanı sıra Azerbaycan sineması, tiyatrosu ve müziği
üzerine de yazılar yazar. Türkiye üzerine ilk yazılarını da burada kaleme alır
ve dergide Türk sanatçılarını anlatan yazılar yayımlar. O yıllarda Sovyetler
Birliği bünyesindeki Türk dünyasına da ilgi duyduğunu da, bir dostuna, daha
1970 yılında, Cengiz Aytmatov’un “Beyaz Gemi” adlı eserini tavsiye etmesinden
anlıyoruz.
Tevfik Abdin, yazı yazmaya çok genç yaşlarda
başlamıştır aslında. Bir çobanı anlattığı ilk düz yazısını kaleme aldığında
henüz 13 yaşındadır. Ve o gün başlar bugüne kadar süregelecek olan yazarlık
hayatı. Bu uzun zaman dilimi içerisinde Azerbaycan Sovyet Ansiklopedisinde
musahhihlik, Qobustan dergisinde redaksiyon müdürlüğü ve sorumlu sekreterlik, “Ulduz”
dergisinde yazarlık, Azerbaycan Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı devlet
tiyatrolarında baş danışmanlık, “Medeniyet” gazetesi ve Azerbaycan Bedii
Tercüme ve Edebi İlişkiler Merkezi’nin yayınladığı “Hazar” dergisinde genel
yayın yönetmen yardımcılığı görevlerinde bulunur. Halihazırda da aktif olarak yazılarına
devam etmekte ve başta “525. Gazet” ve “Adalet” gibi günlük gazeteler olmak
üzere, Azerbaycan’ın birçok gazete ve dergisinde makaleleri yayınlanmaktadır.
İlk şiirini de 1957 yılında kaleme alır Tevfik
Abdin. Her ne kadar bu şiir, onu eserleri arasına almasa da, hayatının en
ilginç eserlerinden biri olma niteliğine sahiptir. Bu şiiri rüyasında görür ve
hiçbir yerine dokunmadan, rüyasında gördüğü şekilde kaleme alarak yayınlar
dönemin bir yayınında. Kendisi, her ne kadar bu yazdığının “şiir” olarak nitelenmenin
mümkün olmadığını dile getiriyorsa da, bu ilginç olay onun şiir hayatının
başlangıcı olur ve “şair Tevfik Abdin”i ortaya çıkaran bir muharrik olur.
Abdin’in ilk kitabı ise 1969 yılında yayınlanır.
“Etüd” adlı bu kitap, bir araştırma kitabıdır ve İkinci Dünya Savaşı’na katılan
Azerbaycanlı sanat adamlarını konu almaktadır. İlk şiir kitabı “Nağmeli
Geceler”i de 1972’de yayınlayacak, bunu günümüze kadar devam eden birçok yeni
eseri takip edecektir.
Tevfik Abdin’in nesir, kendi ifadesiyle
“proza”larının konularını üç ana grupta toplamak mümkündür. Birincisi, Türkiye
edebiyatını konu alan, bu anlamda Türk edebi hayatını, yazarlarını, şairlerini,
gazeteci ve sanat adamlarını Azerbaycan’da tanıtmaya yönelik yazıları, ikincisi,
Azerbaycan edebiyatı ve sanatı üzerine olan yazıları ve nihayet, kendi gözlem
ve çalışmalarını konu alan yazılar. Şiirlerini ise serbest vezinde kaleme
almıştır. Tabiat tasvirinden toplumsal konulara, kişisel duyarlılıklardan
özlemlere kadar çeşitli konularda duygularını dile getirir bu şiirlerinde.
Fikret Qoca’nın ifadesiyle, o “bir azadlıq şairidir” aynı zamanda.
Denilebilir ki, Tevifk Abdin, Azerbaycan’da Türkiye
üzerine en çok yazı kaleme alan başlıca insanlardan biridir.
Türkiye’ye ilk seyahati 1989 yılına denk gelir. Sovyetlerin
henüz dağılmadığı bir zamanda, farklı milletlerden kişilerle yaptığı bu gezi,
onun Türkiye ile ilgili ilk canlı tasavvurlarının oluşmasında önemli rol oynar.
Ardından, Azerbaycan’ın yeniden bağımsızlığını elde etmesinden
sonra 1993 yılında eşinin, İstanbul Başkonsolosluğunda bir göreve atanması ile
hayatında yeni bir dönem başlar. Eşi ve çocukları ile İstanbul’a yerleşir.
Çocukluğundan beri sürdürdüğü yazarlığına burada da
ara vermez. Ortadoğu ve Yeni Asya gazetelerinde pek çok yazısının yayınlanır.
Türkiye’de yaşayan Azerbaycanlıların hayat öykülerini araştırır, siyasi,
sosyal, kültürel birçok konuda yazılar yazar. Bu arada edebiyat dünyasını da
yakından takip eder.
Ne
var ki 1993-2001
arasındaki bu sekiz yıllık zaman dilimi onda farklı bir Türkiye tasavvuru
oluşmasına yol açar. “Biri var Türkiyədə yaşamaq, biri də var orda olmaq. Mən Türkiyədə
keçirdiyim günləri yaşamaq adlandıra bilmirəm. Mən sadəcə, orda olmuşam. Mən
Türkiyədən gözəl xatirələrlə ayrılmamışam” diye tanımlar o günleri anılarında.
Aslında bu halet-i ruhiye, tâ 19. yüzyıldan itibaren
Türklüğün merkezi addettikleri Türkiye’ye gelip, bu ülkenin aslında dışarıda
hayal edilenden farklı gerçekleri olduğunu da gören pek çok dış Türk aydının
yaşadığı düş kırıklıklarının bir yenisinden başkası değildir aslında.
Ve sekiz yılın sonunda, “Gözlerimi yumup, bir
şarkıyı dinleyip / Ayrılıyorum İstanbul’dan” dizeleriyle Türkiye’den ayrılır ve
Bakü’ye döner. Ama bütün yaşadıklarına rağmen içindeki İstanbul aşkı sönmez. Hâlâ
dünya şehirleri içerisinde “en sevdiği şehir” İstanbul’dur onun için.
Azerbaycan’a döndükten sonra, Türkiye ile ilgili yazılarına devam etmesi,
Türkiye’deki yazılarının bir kısmını topladığı kitabına “Ah İstanbul…
İstanbul…” adını vermesi de, onun siteminin “sevgiliye” olduğunu açıkça
gösterir. Yine o, Azerbaycan edebi çevrelerinde, “abi” olarak tanınır.
Azerbaycan Türkçesi’nde “büyük kardaş” denilmesine karşı ona hem de konuşma
dilindeki söylenişiyle “abi” olarak hitap edilmesi, Türkiye’ye olan sevgisinin
devam ettirmesinin bir tezahüründen başka bir şey değildir elbette.
Evli ve iki çocuk babası olan Tevfik
Abdin, Azerbaycan’ın en “velût” kalem erbabından biridir. Bugüne kadar kaleme
aldığı sayısız makale, araştırma ve şiirin yanı sıra “Etüd (1969)”, “Nəğməli Gecələr (1972)”,
“Ata Sevgisi (şiiirler – 1978)”, “Bəlkə Bir də
Görüşdük (gazete yazıları-1984)”, “Günlər Bəşirsiz Keçir (1986)”, “Sahilsiz
Dünya (şiirler-1986)”, “Şəhərimiz Ayaq Açır (şiirler-1991)”, “Şəirlər (üç cilt-2001)”,
“Ah İstanbul… İstanbul… (2004)”, “Proza (2006)”, “Esrar Dədədən Orhan Arasa Dək
(2008)”, “Poeziya (2009)” ve “Dövlət Çevrilişi (2010)” adında yayınlanmış 13
kitabı bulunmaktadır.
Tevfik Abdin, bugüne kadar kalemine sadık kalarak
yaşama azmi göstermiştir ve bugün de göstermektedir. Her zaman dost canlısı,
samimi bir insandır. Dili ne söylerse söylesin Tevifk Abdin’in yanında ayrıldıktan
sonra, insanın içinde uyanan duygu “nikbinlik”tir. Umut ve aydınlık.
Onun
hayatından bazı satırlar kaleme almaya çalıştığımız bu yazıyı ona hitap ederek
bitirmek istiyorum. “Tevfik Hocam! Şunu bilin ki Türkiye’ye
sevginiz karşılıksız kalmadı. Sizi seven pek çok dostunuz var Türkiye’de. Unutmayın,
siz bizim de ‘Tofiq Abi’mizsiniz!”
Yorumlar