Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin
96. Yıldönümü Anısına
“Bu uğurda toprağa düşen tüm şehitlere ithafen”
Evet, Azerbaycan’ın her bir
cihetinde şairin tasvir ettiği sarmaşıklı bir mezar bulursunuz ki, kızlar,
gelinler tarafından ziyaretgâh haline getirilen bu mezar, kardeş imdadına
yetişen Türk’ün mezarıdır.”
Mehmet Emin Resulzade*
Bığır köyünü bilir misiniz bilmem. Bakü’den Gökçay’a Karameryem
yoluyla giderken, solda, tepelerin ardında kalan bir köydür. Köye uzanan
asfaltın ana yol ile birleştiği köşede, 1918 yılında Azerbaycan’ı işgal eden
Rus ordusuna karşı yapılan savaşta şehit olan Türk Kafkas İslam Ordusu’na
mensup subay ve erler anısına dikilmiş bir anıt bulunmaktadır.
Bu yol, her geçişimde, - ne kadar da çok geçtim bu yoldan- beni
etkisi altına alan, başka bir dünyanın içine alıp götüren güzergâhlardan
biridir. Buraları her ziyaret ettiğimde, tarih kitaplarında o gün yaşananlarla ilgili
okuduklarım, insanlardan dinlediğim anılar canlanır gözlerimin önünde. Anıtla
köy arasında uzanan ve bana sanki sonsuz bir düzlükmüş hissi veren ovada, askerlerin
yırtık üniformaları, altları delinmiş çarıkları, savaşın kızgınlığından yanmış
çehreleriyle düşmana hücum edişleri gözümde canlanır.
Askerlerin o sıcak yaz günlerinde yaşadıklarını düşünürken,
binlerce kilometre uzaktan gelmelerine ve henüz bir nefeslik bir dinlenme imkânı
dahi bulamadan savaşa girmek zorunda kalmalarına rağmen, yitirmedikleri inanç
ve ruh büyüklüğü hayretler içinde bırakır beni… Sabırları, insan idrakini aşan
metanetleri büyük bir saygı uyandırır bende.
Lâkin, o susuzluk!.. En çok da bu bir damla suya hasret kalış!..
Bomba patlamaları, kurşun sesleri, başlarına yağan top mermileri… Ve güneşin
beyinleri bile kavuran sıcaklığı… Lâkin ah o susuzluk… Bir damla suya hasret kalış…
Alınlarına isabet eden mermiler, göğüslerine saplanan şarapnel parçalarından
çok bu susuzluk hırpalamıştır onları…
O gün Gökçay (Göğçay) Savaşlarında şehit düşen 300’e yakın subay ve askerin
pek çoğunun mezar yeri belli değildir. O korkulu Sovyet yılları her şey gibi bu
mezarları da silip yok etmiştir. Ama halk unutmamıştır, kendileri için toprağa
düşen bu askerlerin mezar yerlerini… Adları kaybolup, meçhul bir asker haline
gelmiş olsa da her biri…
İşte Bığır Köyü girişindeki yüksek tepede yatan şehidin mezarı da
bunlardan biridir… Bu askerin adı da mezar taşında yer almıyor… Yani, meçhul
bir asker…
Gence’den bir çekimden dönüyordum ve gün akşam olmaya başlamıştı. Güneş kaybolmuş, yerine kırmızı bir ufka bırakmıştı… Buna rağmen, onu ziyaret
etmeden dönmek istemedim… Şoförümüz Dursun Memmedov’a “köye doğru döner misin”
dedim? Şaşırdı, “akşam!” dedi… Benden cevap alamayınca direksiyonu sağa doğru
kıvırdı ve on kilometre boyunca uzayıp giden köy yoluna koyulduk…
Türk Kafkas İslam Ordusu askerinin yattığı tepeye tırmanırken,
Bığır Köyü, yükselen sislerin arasında kaybolmuş gibiydi... Masallardaki şehirleri andırıyordu adeta…
Yalnızca, ellerini dua için kaldırmış bir insan görünümü veren ağaç uçları dikkat
çekiyordu. Bir de yüksekte kurulu binalar… Köy, akşamın sessizliğine bürünmüş,
her zaman havlamalarını işittiğimiz köpekler bile kendi köşelerine çekilmişlerdi.
Tepeye, şehidin bulunduğu noktaya çıktığımızda her birimiz nefes
nefese kalmıştık… Etraf ise iyice kararmış, meçhul askerin mezarı dışında her
şey gözden kaybolmuştu…
Ellerimi kaldırıp ruhuna dua ederken, bu meçhul asker, mezarından
doğrulup baktı mı bilmiyorum. Ancak ben, “annem” dediğini duyar gibi oldum…
Yoksa “vatanım” mı demişti?..
Yalnız o değildi ki konuşan… Üç çocuğu ve karısını bırakarak kardeş
yardımına koşup gelen redif askeri Topaloğullarından Kayseri İncesulu Mustafa
Selim, Celepoğullarından Sivas Zaralı Turan Mehmet, Manisa Salihlili Mehmet
Hüseyin… Dinlenme için bu toprakları seçen tam 1130 meçhul asker… Her biri bir
şeyler fısıldamaya başlamıştı kulağıma…
Gözlerden uzak Bığır köyünde, şehit düştüğü tepeye gömülen ve adı
bilinmeyen bu Türk askeri, bugün, yanı başında dalgalanan Azerbaycan ve Türkiye
bayraklarının gölgesinde ebedi uykusuna devam ediyor… Keder içinde kıvrandığı
uzun çile yılları… Katlandığı meşakkat ve zorluklar… Geride bıraktığı -kimbilir
Anadolu’nun hangi bucağından olan- anası, babası, belki hayat arkadaşı, çocukları…
Eminim bugün, tüm şehitler mutlu ve sevinçlidirler. Ve ruhları huzur içindedir… Çünkü
uğrunda savaştıkları bayrak yeniden gönderlerde, Azerbaycan yeniden hür ve bağımsız…
Ne o, Bığır köyündeki bu meçhul asker gülümsedi mi yoksa?..
*Mehmet Emin Resulzade, Azerbaycan Cumhuriyeti, Şehzadebaşı Evkaf-ı İslamiye Matbaası,
1923-1925, s. 67.