19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a ayak basmasıyla
başlayan Milli Mücadele döneminin pek bilinmeyen yönlerinden biri Dış Türkler
denilen Osmanlı coğrafyası dışında kalan Türklerle olan ilişkilerdir. Bu
bağlamda gerek Azerbaycan Halk Cumhuriyeti (AHC) (28 Mayıs 1918 – 27 Nisan
1920) gerekse Azerbaycan Şura Cumhuriyeti dönemi önemli bir yer tutmaktadır. Bu
konuyla ilgili Bakü’de yayınlanan “Türkiye’nin İstiklal Muharebesinde
Azerbaycan Türkleri” adlı eserimizde, arşiv belgelerine dayalı olarak söz
konusu dönemde siyasi, ekonomik ve askeri yardımlara ışık tutmaya çalışmıştık.
Makalemiz çerçevesinde ise yalnızca Azerbaycan Halk Cumhuriyeti ile olan ilişkilere kısaca
değineceğiz.
AHC Hükümeti, Anadolu’da başlayan Milli Mücadele hareketinin amacını
iyi anlamış; gelişmelere duyarsız kalmayarak, elindeki tüm imkânlarla yardım
için harekete geçmiştir. Bunu Mustafa Kemal de, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
açılışının hemen ertesi günü, 24 Nisan 1920’de yapılan gizli oturumda “… (AHC’nin)
bize karşı samimiyetleri vardır. Fakat kendisi zaten istihsali istiklaliyet
etmiş olduğu için bizimle olan münasebatı bittabi resmi bir şekilde değildir.
Fakat bizim maksadımız için bütün manasile çalışabilecek anasır ile malidir”
sözleriyle dile getirmektedir.
Milli Mücadele’nin en başından itibaren Azerbaycan Türkleri, Anadolu’ya
manevi desteğin yanı sıra, çeşitli maddi desteklerde de bulunmuşlardır. Bu maddi
destek konusu çok önemlidir, çünkü AHC o tarihlerde henüz
yeni bir devlettir. Kendi varlığını kabul ettirme, ayakta kalma mücadelesi
vermektedir. Buna karşın, -hatta, desteğine ihtiyaç duyduğu güçlerin Anadolu
Milli Mücadelesinin düşmanları olduğuna bakmadan- elinden gelen siyasi ve
ekonomik desteği vermeye çalışmıştır. Bu husus, TRT için hazırladığımız “Kurtuluş
Savaşı’nda Azerbaycanlılar” adlı belgesel ve yukarıda adını andığımız
eserimizde belgeleriyle ortaya konulmuştur.
Örneğin Azerbaycan hükümeti, çeşitli aracılar vasıtasıyla, Amasya’da
bulunan Cemil Cahit (Toydemir) Bey’le yazışıyor ve Kazım Karabekir kanalıyla
Heyeti Temsiliye’ye ulaştırılmak üzere gönderdiği
şifreli telgraflarda Anadolu’ya her türlü yardıma hazır olduğunu belirtiyordu. Yine
o dönemde, Azerbaycan Cumhuriyeti Başbakanı Nesip Yusufbeyli, 1,5 milyon
Fransız Frangı tutarındaki para yardımını öngören çek ve petrol poliçelerini Milli
Mücadele yetkililerine teslim etmiştir. Yusufbeyli’nin Türkiye’den Rauf (Orbay)
Bey’in Azerbaycan’a gelmesinin uygun olacağını söylediği, silah ve cephane, ne
miktar gerekiyorsa vereceklerini ancak nasıl, hangi yoldan göndereceklerini
bilmediklerini ifade ettiği de bilinmektedir.
Diğer taraftan 1,5 milyon franklık paranın gönderilişi Mustafa Kemal
Paşa’nın, 18 Mayıs 1921 ve 16 Kasım 1921 tarihlerinde, TBMM’nin Bakü Temsilcisi
Memduh Şevket (Esendal) Bey’e yazdığı mektuplarda da teyit edilmektedir. Bu
mektupların ilkinde Mustafa Kemal, Memduh Şevket Bey’den, “İnkılaptan evvel, hükümet (yani Azerbaycan Halk Cumhuriyeti hükümeti),
Mir Yusuf Vezirov vasıtasiyle, muhtelif çeklerle bir milyon frank havale
vermişti. Bundan başka da bir miktar para göndermişti” diyerek, söz konusu
meblağın bir kısmının ellerine ulaştığını, ancak bir milyon frank (altın)
tutarındaki yardımın, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti yıkıldığından, gönderilmediğini
belirtiyor; Memduh Şevket Bey’den bu paranın Şura Hükümeti tarafından temini
için çalışmasını istiyordu.
Mustafa Kemal tarafından kaleme alınan ikinci bir mektuptan da, yeni
Azerbaycan hükümetinin Mustafa Kemal Paşa’nın bu isteğini olumlu karşıladığı
anlaşılmaktadır. Yaklaşık beş ay sonra yazdığı bu mektupta Mustafa Kemal, 1
milyon altın değerindeki Halk Cumhuriyeti Hükumeti zamanında vaat edilmiş
yardımın gerçekleştirilmesi dolayısıyla memnuniyetini ifade etmektedir.
Kendisiyle vefatından kısa bir süre önce konuyla ilgili bir görüşme
yaptığımız Muhammet Kengerli de, 1,5 milyon Franklık yardımın dışında da, çok
daha yüksek miktarda başka bir para yardımının daha yapıldığını dönemin
tanıklarına dayanarak aktarmıştır.
Bunun dışında askeri alanda da
önemli yardımlar gerçekleştirilmiştir. Örneğin Azerbaycan Halk Cumhuriyeti
ordusu bünyesindeki bir birlik, cumhuriyet yıkıldıktan sonra Kazım Karabekir
komutasındaki Doğu Cephesi birliklerine katılacaktır.
Bir piyade taburu, bir süvari alayından oluşan bu birlik, derhal Doğu
cephesine gönderilmiş, Doğu Anadolu’nun Ermenilerden geri alınmasıyla sona eren
harekâta katılmıştır. Azerbaycan Türklerinden oluşan bu birliğin gösterdiği başarı dolayısıyla,
bu alay çekirdek kabul edilerek 6. Süvari Tümeni oluşturulacaktır.
Bu düzenli birliğin yanı sıra, Milli Mücadele’nin çeşitli cephelerinde de
çok sayıda Azerbaycanlı subay ve asker gönüllü olarak görev almıştır. Bunların
önemli bir kısmı da, İstiklal Savaşı’ndan sonra da orduda kalmışlar ve çeşitli
üst rütbelere kadar yükselmişlerdir. Bunlar arasında, Albay Yusuf Hazarlı,
Topçu Albay Mehmet Akpolat, Topçu Albay Aslan Berkan, Albay Salih Aksoy, Süvari
Albay Feridun Daryal, Hava General Cihangir Berker, Hava General Hüseyin
Turgut, Süvari Generali Samet Saygın ilk anda sayılabilecek onlarca isimden
bazılarıdır.
Azerbaycan Milli Ordusu saflarındayken, bu ordunun dağılması ile
birlikte Türkiye’ye gelerek, Kurtuluş Savaşına katılan Azerbaycanlı subayların
yanı sıra, Milli Mücadele döneminde, Azerbaycanlı Türk subaylardan oluşan bir
grup daha vardır. Bunlar, Azerbaycan Halk Cumhuriyetiyle Osmanlı Devleti
arasında yapılmış olan askeri antlaşma gereğince İstanbul’da eğitim gören
subaylardır. Bu subaylar da, AHC’nin yıkılmasından dolayı, eğitimlerini tamamladıktan
sonra Türk ordusuna katılmışlar ve en üst rütbelere kadar terfi etmişlerdir. Orgeneral
Mahmut Berköz ile Jandarma Genel Komutanlığı da yapan Orgeneral Nuri Berköz’ü,
bir dönem Kars milletvekili de seçilen Kurmay Albay Hüsamettin Topaç’ı sayabiliriz.
Azerbaycan Türklerinin Milli Mücadele’ye desteği Azerbaycan Şura
Cumhuriyeti döneminde de artarak devam edecek, TBMM Hükümeti’nin siyasi ilişki
kurduğu ilk devletlerden biri Azerbaycan olacaktır. Sonuç olarak, şunu açıklıkla söyleyebiliriz: Dış Türkler, İstiklal Savaşı
yıllarında –tıpkı Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi ve
hatta daha güçlü şekilde- kendi ülkelerinin siyasi durumuna bakmadan, kardeş
yardımına koşmuşlar ve ellerinden gelen desteği vermişlerdir. Bu ruh, her şeye
rağmen bugün de devam ediyor. Yeter ki görebilelim…