Ana içeriğe atla

İlham Tohti Olayı ve Çin’in Doğu Türkistan’daki Son Katliamı

Doğu Türkistan’da kanlı olaylar bir türlü sona ermiyor. Çin, bahaneler meydana getirerek kışkırtmalarda bulunuyor ve ardından acımasızca katliamlar yapmaya devam ediyor. Daha Ramazan Bayramı’nda Yarkent’te meydana gelen olaylarda yüzlerce insan katledilmiş, iki köy tamamen haritadan silinmişti.
Sarı alan Bayangolin bölgesi, pembe bölge ise olayların yaşandığı Bügür ilçesidir
21 Eylül’de de bu kez başkent Urumçi’nin güneyinde yer alan Bayangolin bölgesinin Bügür ilçesinden katliam haberleri geldi. Tarafımızdan sosyal medya aracılığıyla hemen ertesi günü duyurulan bu olayda ilk gelen haberler, 2 kişinin öldüğü ancak çok sayıda yaralının olduğuydu. Çin medyası buna bir patlamanın neden olduğunu ileri sürüyordu.
 Ancak bugün Çin’in foyası meydana çıktı. Önce Batı basınında ölü sayısının ilk açıklanandan daha fazla olduğu haberleri yer aldı ardından Çin resmi ajansı Xinhua, 40 “isyancı”nın öldürüldüğünü, 100 civarında yaralı olduğun, bu sırada 6 sivil ve dört güvenlik görevlisinin hayatını kaybettiğini, düzeltme şerhli bir haberle duyurmak zorunda kaldı. Temenni etmek istemiyoruz ama tecrübeyle sabittir ki, öldürülenlerin sayısı her zaman Çin’in duyurduğunda çok daha fazla olmuştur. Tabii bu olayın ardından haksız yere tutuklananlar, sürek avına maruz kalacak Uygurların sayısını tahmin bile edemiyoruz.
Çin, bu yolla insanlığın gözü önünde tam bir soykırım politikası uyguluyor ve dünya buna sessiz kalıyor. Oysa Uygurlar, terörist bir devletle karşı karşıya ve çaresizce ölümün ne zaman kendilerine geleceği endişesi içindedirler. Bu durum, bugün çevremizde yaşanan olaylardan daha az vahim değildir, aksine çok daha elim ve dehşet vericidir.
Çin, bütün bunları yaparken, uydurma “terör”, “şiddet” gibi bahanelerin ardına sığınıyor. Neymiş efendim, bıçaklı birkaç kişi güvenlik güçlerine saldırmış, sopalı insanlar karakol basmış gibi akla ziyan gerekçeler sıralıyor tankla, tüfekle, insansız hava araçlarıyla, ağır silahlarla katlettiği Uygurlara karşı.
Peki, eline hiç sopa almamış, hayatında yanında bıçak bile taşımamış, İlham Tohti’ye verilen müebbet ceza neyin nesi?
İlham Tohti’nin adı ilk kez, onun yurtdışına çıkışına engel olunması üzerine duyulmuştu. Ekonomi profesörü olan ve Pekin’de görev yapan Tohti, yalnızca derslerinde Uygurlara karşı uygulanan çifte standarda, Çinli memurların Doğu Türkistan’daki keyfi ve zalimce politikalara dikkat çekiyor ve bunların ortadan kaldırılması için Çin devletini göreve çağırıyordu. Onun ne sözlerinde ne de internet sitesindeki yazılarında bağımsızlık, Çin’den ayrılma gibi herhangi bir ifade yer almıyordu yalnızca Çin anayasasında Uygur Özerk Bölgesi için tanınan hakların verilmesi ve Çinliler lehine yürütülen ayrımcılığın ortadan kalkması isteniyordu.
Ancak Çin, bir bilim adamının, dünyanın özgür bir ülkesinde sıradan sayılabilecek bu isteklerini “bölücülük” olarak nitelendirdi ve İlham Tohti’yi ömür boyu hapse mahkum etti.
Böylesine masum bir talebin -hem de aydın ve tanınmış bi kişi tarafından dile getirilen- bu kadar ağır bir ceza gördüğü sistemde, sıradan insanlar ne yapsın? Bu kadar köşeye sıkıştırılan insanlar nasıl davranabilir? Bir insanı ağır silahlarla ve acımasızca katledileceğini bile bile sopayla kendisini savunmaya iten ruh hali başka nasıl oluşur?
Dünya bunu bir an önce görmeli, Çin’in, tarihin en eski ve medeniyet kuran halklarından olan milyonlarca Uygur Türkünü adım adım tarihten yok etmesine karşı sesini yükseltmelidir. “Şiddet”, “terör”, “bölücülük” gibi iddialarına karşı da İlham Tohti olayı örnek gösterilmelidir. Çünkü bu olay, Çin’in niyetinin ne olduğunu tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır.
Çünkü Çin, gözünü ve kulağını tüm feryatlara kapamış, dünyanın bugün içinde bulunduğu konjonktürden yararlanarak harıl harıl Doğu Türkistan’ı Türk’ten tamamen arındırmaya, Çin yurdu haline getirmeye çalışmaktadır. Bunun için de, her fırsatta gerginlik çıkartmakta ve bunu bahane ederek, Uygurları, genç-ihtiyar, kadın-çocuk demeden katletmektedir.

Uyanın ey vicdanlı insanlar! Yarın çok geç olabilir!..

Bu blogdaki popüler yayınlar

Selçukluların Tarih Sahnesine Çıktığı KAYIP ŞEHİR: CEND

Nehrin ötesi anlamına gelen “Maveraünnehr”, Ceyhun Irmağı’nın kuzeyinde uzanan merkezî Asya bölgesini anlatır.   Müslüman Araplar, bu tanımlamayı, Grekler ve Romalıların klasik literatüründe kullanılan “Transoksiyana” sözünün tam karşılığı olarak kullanmışlardır. Bölgenin güney sınırlarını Ceyhun Irmağı (Amuderya) belirlerken, kuzey sınırlarında da Seyhun Irmağı (Sirderya) uzanır. Maveraünnehr, tarihin ilk dönemlerinden itibaren önemli yerleşim yerlerinden biri olmuş, medeniyetlere, cihan imparatorluklarına beşiklik etmiştir. Anadolu’ya, adları, Ceyhan ve Seyhan olarak taşınan bu ırmaklar arasında uzanan uçsuz bucaksız toprakları bir tenakuzlar coğrafyası olarak tanımlamak yanlış olmaz… Buralarda seyahat ederken verimli ovaların hemen ötesinde ufukları kaplayan bozkırlar karşılar insanı… Seyredenlere azamet duygusu veren yüce dağların zirvelerinden ise karlar hiç eksilmez… Aynı zamanda bir imparatorluklar beşiğidir Seyhun ve Ceyhun arası engin topraklar… Renkli ve sonsuzmuş

Çöl Ortasındaki Medeniyet Havzası: TURFAN

Rus kâşif Kuznetsov, “Orta Asya’yı gezen herhangi birine ayrımların dışında aklında ne kaldığını soracak olursanız, size ‘çelişkiler’ diyecektir” der. Gerçekten de anayurdun uçsuz bucaksız coğrafyasında, her yerde ve her şeyde insanda hayranlık uyandıran bir tenakuzla karşılaşmak âdeta tabii bir durumdur. Kadim İpek Yolu’nun en önemli ticaret merkezlerinden biri olan Doğu Türkistan’ın Turfan şehri, bu çelişkilerin en bariz misallerinden biri olarak karşımıza çıkar.   Şehrin kuzeyinde uzanan efsanevȋ Tanrı Dağlarının 5445 metre yüksekliğindeki Bogda Tepesi, yılın her günü buzullar ve karlarla örtülü iken, d ünyanın Lut Gölünden sonraki ikinci çukurunda yerleşen Turfan ise, denizden 154 metre aşağıda kurulmuştur ve sıcaklık yılın pek çok ayı boyunca 40 derecenin üstünde seyreder, yazın ise 50 dereceyi bulur.   Bu sebeple "od vahası", “alev vahası” olarak da adlandırılır. Şehrin etrafını çevreleyen dağların adları da bu tenakuzu gözler önüne serer ve coğrafya hakkınd

Balasagun: Unutulan Karahanlı Başkenti

“Türk-İslâm tarihi siyasî olarak ne zaman başlar” diye bir soru sorulsa, cevabı muhakkak ki “Karahanlılar” olacaktır. Öyledir de. Türklerin ilk Müslüman devleti olan Karahanlılar İmparatorluğu, Selçuklu ve nihayet Osmanlı ile zirveye ulaşan büyük Türk-İslâm medeniyet yürüyüşünün başlangıcıdır; Karahanlılar, bu medeniyetin ilk halkası ve kurucu atasıdır.   Bugün her ne kadar tarih sahnesinden çekilmiş durumda olsa da, halen, geniş Türkistan (Orta Asya) coğrafyasının dört bir yanında geride bıraktıkları miras,   gelişip serpildikleri şehirler, sosyal, kültürel ve tarihî etkileri yaşamaya devam etmektedir. Bu büyük devletin ilk başkenti ise Balasagun'dur. Balasagun şehri, Kırgızistan'ın Doğu Türkistan (Kaşgar şehri) sınırında yer almaktadır. Bişkek’ten karayolu ile yaklaşık 1,5 saatlik bir mesafede olan şehir, bir zamanlar tarihî İpek Yolu’nun güzergâhı üzerinde bulunuyordu. Yüzyıllarca, kentin çevresini saran dağlar arasından geçen İpek Yolu’nu izleyen kervanlar, Balasagun