Ana içeriğe atla

2014’te Doğu Türkistan - I

2014 yılı, Doğu Türkistan tarihinin en kanlı ve hareketli yıllarından biri oldu.
Gerek Çin’de gerekse Doğu Türkistan’da yaşanan kitlesel olaylarda, Çin resmi rakamlarına göre 304 kişi öldürdü, 58 Uygur idama mahkûm edildi. Bireysel olaylarda katledilen Uygurlarla, dış dünyanın haberdar olamadığı katliam ve idamlarla gerçek sayının ise bu rakamların çok üstünde olduğu tahmin ediliyor.

Genel Durum
2014 yılı, Doğu Türkistan’da yaşananlarla ilgili haber yapan yabancı basın organlarının web sitelerinin bloke edilmesi, Hoten şehrinde 6 aylık hamile bir kadına zorla kürtaj yapılması ve Uygur insan hakları savunucusu bilim adamı Prof. İlham Tohti’nin gözaltına alınması ve Doğu Türkistan’daki tarihi yerleşim yerlerinin zorla boşaltılması haberleri ile başladı.
Sonraki günlerde, Çin’in çeşitli bölgelerinde ve Doğu Türkistan’da meydana gelen bazı bıçaklama ve patlama olayları Uygurlara mal edilerek toplu katliamlar, tutuklama haberleri yayıldı. Özellikle, 28 Ekim 2013’te Pekin’de Tiananmen Meydanı’nda Uygur anne, oğul ve gelinin, araçlarını kalabalığın içine sürerek beş kişiyi öldürdüğü iddiasıyla başlayan Uygurlara yönelik baskılar, 1 Mart 2014’te Yunnan eyaletinin Kunming şehrindeki olaylarla doruk noktasına ulaştı. Çin resmi makamları, üç saat süren bu olayda, sekiz Uygur’un bıçak ve palalarla 31 kişiyi öldürüp 141 kişiyi yaraladığı duyurdu. Ancak, nasıl olup da bir polis devleti olan Çin’de, hem de önemli endüstri şehirlerinden birinin merkezinde, bıçaklı bir saldırıya güvenlik güçlerinin üç saat boyunca müdahale etmeyip bekledikleriyle ilgili bir açıklama yapılmadı.
Bunun nedeni, sonraki olaylarda anlaşıldı. Polis, halktan, bölgelerinde gördükleri her Uygur’u ihbar etmelerini isteyen açıklamalar yayınladı. Buna Çin medyasının ajite edici yayınları da eklenince, sivil Çinliler örgütlenerek Çin’de yaşayan Uygurlara saldırmaya, evlerini yağmalamaya ve oturdukları yerlerden çıkarmaya başladılar. Aynı şekilde, Çin güvenlik güçleri de, özellikle ticaret amacıyla Çin’in büyük şehirlerinde bulunan Uygurların evlerine, kaldıkları otellere baskınlar düzenledi, mallarına el koydu.
Bu durum, çok sayıdaki Uygur’un Çin’e sınır olan Tayland, Kamboçya, Vietnam gibi ülkelere kaçmasına ve mülteci duruma düşmesine yol açtı. Bu sırada, birçok Uygur ilgili devletlerin sınır muhafızlarınca öldürüldü. Örneğin 22 Nisan 2014’te Vietnam’a geçmeyen çalışan 11 Uygur’dan 5’i öldürüldü, geride kalan 6 kişi Çin’e teslim edildi.
2014’te yaşanan önemli gelişmelerden bir diğeri de 30 Nisan 2014 tarihinde Urumçi tren istasyonunda meydana gelen patlama oldu. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in Uygur Özerk Bölgesi’ni ziyaretinden hemen sonra yaşanan olayda 3 kişi öldü, 79 kişi yaralandı. Çin resmi medyası, patlamadan hemen sonra kalabalığa bıçaklı saldırı gerçekleştirildiğini ileri sürerek, “ayrılıkçı” Uygurları suçladı.

Ardından, benzer “bıçakla saldırı” olayları Doğu Türkistan’ın birçok yerinde yaşanmaya başladı. Çin güvenlik güçleri, bu bıçaklı saldırılara her defasında silahla karşılık vererek, olaya adı karışanlarla birlikte çok sayıda sivil kadın-çocuk, genç-yaşlı Uygur’u katletti, yüzlerce insanı gözaltına aldı, çok sayıda insanı idam cezası verdi.
(devam edecek)

Bu blogdaki popüler yayınlar

Selçukluların Tarih Sahnesine Çıktığı KAYIP ŞEHİR: CEND

Nehrin ötesi anlamına gelen “Maveraünnehr”, Ceyhun Irmağı’nın kuzeyinde uzanan merkezî Asya bölgesini anlatır.   Müslüman Araplar, bu tanımlamayı, Grekler ve Romalıların klasik literatüründe kullanılan “Transoksiyana” sözünün tam karşılığı olarak kullanmışlardır. Bölgenin güney sınırlarını Ceyhun Irmağı (Amuderya) belirlerken, kuzey sınırlarında da Seyhun Irmağı (Sirderya) uzanır. Maveraünnehr, tarihin ilk dönemlerinden itibaren önemli yerleşim yerlerinden biri olmuş, medeniyetlere, cihan imparatorluklarına beşiklik etmiştir. Anadolu’ya, adları, Ceyhan ve Seyhan olarak taşınan bu ırmaklar arasında uzanan uçsuz bucaksız toprakları bir tenakuzlar coğrafyası olarak tanımlamak yanlış olmaz… Buralarda seyahat ederken verimli ovaların hemen ötesinde ufukları kaplayan bozkırlar karşılar insanı… Seyredenlere azamet duygusu veren yüce dağların zirvelerinden ise karlar hiç eksilmez… Aynı zamanda bir imparatorluklar beşiğidir Seyhun ve Ceyhun arası engin topraklar… Renkli ve sonsuzmuş

Çöl Ortasındaki Medeniyet Havzası: TURFAN

Rus kâşif Kuznetsov, “Orta Asya’yı gezen herhangi birine ayrımların dışında aklında ne kaldığını soracak olursanız, size ‘çelişkiler’ diyecektir” der. Gerçekten de anayurdun uçsuz bucaksız coğrafyasında, her yerde ve her şeyde insanda hayranlık uyandıran bir tenakuzla karşılaşmak âdeta tabii bir durumdur. Kadim İpek Yolu’nun en önemli ticaret merkezlerinden biri olan Doğu Türkistan’ın Turfan şehri, bu çelişkilerin en bariz misallerinden biri olarak karşımıza çıkar.   Şehrin kuzeyinde uzanan efsanevȋ Tanrı Dağlarının 5445 metre yüksekliğindeki Bogda Tepesi, yılın her günü buzullar ve karlarla örtülü iken, d ünyanın Lut Gölünden sonraki ikinci çukurunda yerleşen Turfan ise, denizden 154 metre aşağıda kurulmuştur ve sıcaklık yılın pek çok ayı boyunca 40 derecenin üstünde seyreder, yazın ise 50 dereceyi bulur.   Bu sebeple "od vahası", “alev vahası” olarak da adlandırılır. Şehrin etrafını çevreleyen dağların adları da bu tenakuzu gözler önüne serer ve coğrafya hakkınd

ÖRNEK BİR BÜYÜKELÇİLİK

            Bugün bayram... Gönüllerimizin umutla dolduğu, sevinç içinde olmamız gereken günler, bugünler... Bu sebeple ben de bu anlamlı günde, ülkemiz için yurtdışında yapılan güzel faaliyetlerden söz etmek, bu konudaki hatıralarımdan yola çıkarak bazı gözlemlerimi aktarmak istiyorum. Örneğim de son yurtdışı görev yerim Kazakistan'dan olacak.               Öncelikle söylemek gereken, bulunduğum süre içinde ülkemizin Kazakistan'daki büyükelçiliğinin çok gayretli, samimi ve kardeşçe hislerle çalıştığıdır. Her düzeydeki büyükelçilik mensuplarının iki ülke ilişkilerinin daha da geliştirilmesi, güçlendirilmesi için nasıl samimi çaba gösterdiklerini görerek ülkem adına hep sevinmişimdir.               Elbette bunda, ülkemizin dış misyonlarındaki yeni görev anlayışının büyük rolü olduğu kuşkusuzdur. Ancak insan unsurunun da en az bunun kadar önemli olduğu da bir gerçek. Örneğin ben ilk gittiğimde Astana Büyükelçisi olan Sn. Nevzat Uyanık, Müsteşar Sn. Özlem Hersan idi ve onların lid