Ana içeriğe atla

2014'te Doğu Türkistan - II

Bugün Doğu Türkistan’da Durum Ne?
      
      1949’dan beri milyonlarca Çinli Doğu Türkistan’a akmakta ve Uygurlara ait yerleşim yerleri ve topraklara yerleştirilmektedir. 1949’da 220.000 civarında olan Çinli nüfus, bugün Çin’in resmi rakamlarına göre bile 8 milyonu aşmıştır. Gerçek Çinli göçmen nüfusun ise açıklanandan çok daha fazla olduğu tahmin edilmektedir. Doğu Türkistan’da inşa edilen sanayi sahalarında Çinliler istihdam edilmekte, kamu ve özel şirketlerde Uygurlar ancak sınırlı sayıda ve alt düzeyde iş bulabilmektedir. Uygurlar arasından işsizlik oranı son derece yüksektir ve nüfusun %80’ine yakını kırsal alanda, dünyanın en düşük kişi başı gelire sahip toplumu olarak ilkel şartlarda yaşamaya mahkûm durumdadırlar.

Gerek kamusal alanda gerekse günlük hayatta Uygurlara ayrımcılık uygulanmakta, kendi anayurtlarında Çinli göçmenlerle dahi eşit hakka sahip olamamaktadırlar. Her fırsatta Çinli yetkililerin aşağılamasına ve hakaretine maruz kalmakta; resmi kurumlara hakkını aramak için bile başvurmaktan korkmaktadırlar. “Uygur Özerk Bölgesi”ndeki Çinli kamu görevlilerinin bu davranışını eleştirmek ve düzeltilmesini sağlanmasını istemek bile “bölücülük” olarak yaftalanmakta, Prof. İlham Tohti olayında olduğu gibi en ağır şekilde cezalandırılmaktadır.
Ülkenin asıl sahibi olan Uygurlar, okullarda kendi dilinde eğitim görmek hakkında mahrum edilmiş durumdadırlar. Önce üniversitede eğitim dili olmaktan çıkartılan Uygurca, bugün orta ve ilk öğretimde de birinci dil olmaktan çıkarılmış durumdadır.
Dinî ve kültürel hayat her geçen gün daha da daraltılmakta, camilere girebilecekler listesi yayınlanarak, kamuda çalışanlar, 18 yaşından küçük erkekler ve her yaşta kadının girmesi yasaklanırken, geleneksel kıyafetler bile “aşırıcılık” kategorisine alınarak Uygur kadınlar Çinliler gibi giyinmeye zorlanmaktadır.
Yine getirilen uygulama ile, Uygur ebeveyn ve öğretmenlere 18 yaşından küçükleri namaz, oruç ve Kur'an'dan uzak tutmak için zorla belge imzalatılmaya başlandı.  Buna uyulmadığı takdirde hem çocuklar hem de ebeveynlerle öğretmenlerin cezalandırılacağı ilan edildi.
Doğu Türkistan’ın tarihî şehirleri, kentsel dönüşüm adı altında ortadan kaldırılmakta ve binlerce yıllık geçmiş yok edilmektedir. Bunun son örneği beş bin yıllık bir geçmişe sahip, dünyanın en eski şehirlerinden biri olan Kaşgar’da yaşanmış ve tarihî şehir tamamen yok edilerek yerine gökdelenler dikildi. Gökdelenlere ise Çinli göçmenler yerleştirildi, yerlerinden edilen Uygurlar bu binalara dağıtılarak Çinlilerin arasında yaşamaya ya da kırsal bölgelere gitmeye mahkum edildi.
2014 yılında Çin Halk Cumhuriyeti, Uygurları, kendi anayurtlarında baskı ve sindirme yoluyla eritme politikasını bir adım daha ileri götürmek için harekete geçti. Devlet Başkanı Xi Jinping’in, Haziran 2014’te ilan ettiği “etnik entegrasyon” politikası, Uygurların köy köy, mahalle mahalle Çin’in iç bölgelerine tehcir edilmelerini öngörüyor. Bunun ilk uygulaması da 7 Kasım 2014’te gerçekleştirildi ve 500 Uygur bu yeni asimilasyon projesi kapsamında Guangzhou bölgesine gönderildi.
Aslında bu politika, kamuoyuna ilan edilmeksizin daha 2000’li yıllarla birlikte başlatılmış ve çeşitli bölgelerden toplanan Uygur kızlar, Çin’in sanayi bölgelerine istihdam adı altında yerleştirilmeye başlanmıştı. Bekâr olmalarına dikkat edilen bu Uygur kızlar, bir süre sonra Çinlilerle evlenmeye teşvik ediliyor, aileleriyle görüşmelerine ya da onların yanına geri dönmelerine büyük engel ve kısıtlamalar getiriliyor.
5 Temmuz 2009 Urumçi olaylarını tetikleyicisi de böyle bir durum olmuş, bir Çinli ile evlenmesi istenen Uygur kız bunu reddedince şiddete maruz kalmıştı. Guangdong’da yaşanan bu olay Urumçi’de protesto edilmek istenince sivil halkın üzerine ateş açılarak yüzlerce insan öldürülmüş, çok sayıda Uygur yaralanmış ve binlercesi gözaltına alınmıştı.
Çin, dış basının Doğu Türkistan’a girişini ve bu bölgeyle ilgili haber yapmasına engel olmaya da devam etti. Çin’in propaganda haberleri dışında haber yapan gazete ve televizyonların yayınları, hatta ilgili ülkeler nezdinde diplomatik girişimler yapılarak engellenmeye çalışıldı, web siteleri bloke edildi.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Selçukluların Tarih Sahnesine Çıktığı KAYIP ŞEHİR: CEND

Nehrin ötesi anlamına gelen “Maveraünnehr”, Ceyhun Irmağı’nın kuzeyinde uzanan merkezî Asya bölgesini anlatır.   Müslüman Araplar, bu tanımlamayı, Grekler ve Romalıların klasik literatüründe kullanılan “Transoksiyana” sözünün tam karşılığı olarak kullanmışlardır. Bölgenin güney sınırlarını Ceyhun Irmağı (Amuderya) belirlerken, kuzey sınırlarında da Seyhun Irmağı (Sirderya) uzanır. Maveraünnehr, tarihin ilk dönemlerinden itibaren önemli yerleşim yerlerinden biri olmuş, medeniyetlere, cihan imparatorluklarına beşiklik etmiştir. Anadolu’ya, adları, Ceyhan ve Seyhan olarak taşınan bu ırmaklar arasında uzanan uçsuz bucaksız toprakları bir tenakuzlar coğrafyası olarak tanımlamak yanlış olmaz… Buralarda seyahat ederken verimli ovaların hemen ötesinde ufukları kaplayan bozkırlar karşılar insanı… Seyredenlere azamet duygusu veren yüce dağların zirvelerinden ise karlar hiç eksilmez… Aynı zamanda bir imparatorluklar beşiğidir Seyhun ve Ceyhun arası engin topraklar… Renkli ve sonsuzmuş

Çöl Ortasındaki Medeniyet Havzası: TURFAN

Rus kâşif Kuznetsov, “Orta Asya’yı gezen herhangi birine ayrımların dışında aklında ne kaldığını soracak olursanız, size ‘çelişkiler’ diyecektir” der. Gerçekten de anayurdun uçsuz bucaksız coğrafyasında, her yerde ve her şeyde insanda hayranlık uyandıran bir tenakuzla karşılaşmak âdeta tabii bir durumdur. Kadim İpek Yolu’nun en önemli ticaret merkezlerinden biri olan Doğu Türkistan’ın Turfan şehri, bu çelişkilerin en bariz misallerinden biri olarak karşımıza çıkar.   Şehrin kuzeyinde uzanan efsanevȋ Tanrı Dağlarının 5445 metre yüksekliğindeki Bogda Tepesi, yılın her günü buzullar ve karlarla örtülü iken, d ünyanın Lut Gölünden sonraki ikinci çukurunda yerleşen Turfan ise, denizden 154 metre aşağıda kurulmuştur ve sıcaklık yılın pek çok ayı boyunca 40 derecenin üstünde seyreder, yazın ise 50 dereceyi bulur.   Bu sebeple "od vahası", “alev vahası” olarak da adlandırılır. Şehrin etrafını çevreleyen dağların adları da bu tenakuzu gözler önüne serer ve coğrafya hakkınd

ÖRNEK BİR BÜYÜKELÇİLİK

            Bugün bayram... Gönüllerimizin umutla dolduğu, sevinç içinde olmamız gereken günler, bugünler... Bu sebeple ben de bu anlamlı günde, ülkemiz için yurtdışında yapılan güzel faaliyetlerden söz etmek, bu konudaki hatıralarımdan yola çıkarak bazı gözlemlerimi aktarmak istiyorum. Örneğim de son yurtdışı görev yerim Kazakistan'dan olacak.               Öncelikle söylemek gereken, bulunduğum süre içinde ülkemizin Kazakistan'daki büyükelçiliğinin çok gayretli, samimi ve kardeşçe hislerle çalıştığıdır. Her düzeydeki büyükelçilik mensuplarının iki ülke ilişkilerinin daha da geliştirilmesi, güçlendirilmesi için nasıl samimi çaba gösterdiklerini görerek ülkem adına hep sevinmişimdir.               Elbette bunda, ülkemizin dış misyonlarındaki yeni görev anlayışının büyük rolü olduğu kuşkusuzdur. Ancak insan unsurunun da en az bunun kadar önemli olduğu da bir gerçek. Örneğin ben ilk gittiğimde Astana Büyükelçisi olan Sn. Nevzat Uyanık, Müsteşar Sn. Özlem Hersan idi ve onların lid