Ana içeriğe atla

2014'te Doğu Türkistan - III

Çin, Doğu Türkistan’daki gelişmeleri dünya kamuoyuna nasıl sunuyor?
Çin, özellikle 11 Eylül olaylarında sonra, Doğu Türkistan’daki hak arayışlarını, eşitsizlik ve ayrımcılığa karşı yükseltilen sesleri, dünyaya, “ayrılıkçılık”, “aşırıcılık” ve “terörizm” olarak sunmaya çalışmakta ve uyguladığı şiddet ve zulmü bu şekilde meşrulaştırmaya çalışmaktadır.
Çin, Doğu Türkistan’da yaşanan her türlü olaya orantısız ve acımasız bir karşılık vermekte, her bir olayı sonrası katliamlar gerçekleştirmekte, sorunu anlamaya çalışmak yerine Uygurları yok etmek için bahane haline getirmektedir.
Bunun son örnekleri, 2014’te sıkça duyduğumuz “bıçakla saldırı” haberleridir. Çin resmi medyasının bile başka bir saldırı aleti gösteremediği bu tür saldırı olayları sonrası, onlarca Uygur öldürülmekte, yaralanmakta ve tutuklanmaktadır.
Oysa yine Çin medyasının verdiği haberlerden öğrendiğimize göre, Çin’in içinde ya da Doğu Türkistan’da Çinlilerce de benzer saldırılar düzenlenmekte ancak bu saldırılar, yalnızca bireysel bir olay olarak kalmaktadır. Çinlilerce gerçekleştirilen güvenlik güçlerine yönelik saldırılarda bile durum sadece saldırganın etkisiz hale getirilmesiyle sınırlı tutulmakta, onun arkadaşları, ailesi ve yakınlarını içine alacak şekilde genişletilmemektedir. Bu olay bile, Çin’in Uygurlara karşı uyguladığı çifte standarda dayalı, ayrımcı ve baskıcı politikasını açık olarak ortaya koymaktadır.
Dünyada en çok idam cezasının en fazla verildiği ülke olan Çin Halk Cumhuriyeti, idam cezalarını, oransal olarak, en çok Uygurlara karşı uygulamaktadır.

Bağımsız Doğu Türkistan’dan “Şincan Uygur Özerk Bölgesi”ne tarihi süreç nasıl gelişti?
Türklerin ana yurdu olan Doğu Türkistan, 18. yüzyıl ortalarına kadar Orta Asya’daki diğer akraba coğrafyalarla aynı siyasal kaderi paylaştı. Bu bağlamda 16. Yüzyılla birlikte Orta Asya’da imparatorluklar çağı sona erip, hanlık yönetimleri ortaya çıkınca, Doğu Türkistan’da da Saidiye Hanlığı, Hocalar Hanlığı gibi bölgesel devletler kuruldu.
1754’te, o dönemde Çin’i egemenlikleri altında tutan Mançuların ülkeyi işgal etmesiyle, Doğu Türkistan’ın kaderini değiştirecek süreç başladı. Yüzyıldan fazla süren bu işgal döneminde bağımsızlık hareketleri hiç kesintiye uğramadı ve 1863 yılında başarıya ulaşarak Yakup Han Bedevlet başkanlığında “Kaşgarya Hanlığı” kuruldu. Kaşgarya, Rus Çarlığı, İngiltere ve Osmanlı Devleti tarafında tanındı. Özellikle Osmanlı Devleti ile yakın ilişkiler kurdu ve İstanbul’a elçi gönderdi.
Ancak, Yakup Han’ın ölümü, Kaşgarya Devleti’nin Osmanlı Devleti ile yakın ilişki kurmasıyla Rusya ve İngiltere’nin tutumunu değiştirdi, bu sırada ortaya çıkan iç karışıklıkların da etkisiyle, Mançular 1881’de ülkeyi yeniden işgal ve ardından ilhak etti. 1884’te de adını, Çince “yeni sınır” anlamına gelen “Şincan (Xinkiang)” olarak değiştirdi.
1911’de, Çinliler Mançu yönetimini yıkarak, Çin Cumhuriyeti’ni (Milliyetçi Çin) kurunca, Doğu Türkistan, merkezden atanan ve özerk yetkilerle donatılan valiler tarafından yönetilmeye başlandı.  Bağımsızlık hareketleri bu dönemde yeniden güçlendi. Verilen mücadele başarıya ulaşarak 12 Kasım 1933’te “Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti” kuruldu.
Bu devletin de ilk dış temas kurduğu ülkelerin başında Türkiye geliyordu. Bayrağını, Türkiye bayrağından esinlenerek ve yalnızca rengini değiştirerek “Gökbayrak” olarak belirledi. Aynı şekilde, o dönem Hindistan’ı elinde tutan İngiltere ile de diplomatik ilişki kurmak için girişimlere başladı.
Ancak, bu cumhuriyetin yaşamasının, kendi egemenliği altındaki diğer Müslüman Türk toplulukları etkilemesinden ve Doğu Türkistan Hükümeti’nin dış politika tercihlerinden rahatsız olan Sovyetler Birliği’nin askeri müdahale de bulundu. Böylece yaklaşık dört yıllık bir bağımsızlıktan sonra 1937’de yıkıldı ve yeniden Çin Cumhuriyeti’nin egemenliğine geçti.

1944’te “Doğu Türkistan Cumhuriyeti” adıyla yeni bir bağımsız devlet kuruldu. Kurucuları arasında sosyalist düşünceli kimselerin de bulunduğu bu cumhuriyet, 1949 yılı sonlarına kadar varlığını sürdürdü. 1 Ekim 1949’da Çin’de yönetimi ele geçiren Mao Zedong liderliğindeki komünistler, Doğu Türkistan’ı da işgal ederek Çin Halk Cumhuriyeti’ne ilhak ettiler. Bir yıl sonra, 1 Ekim 1950’de de, adı “Şincan Uygur Özerk Bölgesi” olarak değiştirildi.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Selçukluların Tarih Sahnesine Çıktığı KAYIP ŞEHİR: CEND

Nehrin ötesi anlamına gelen “Maveraünnehr”, Ceyhun Irmağı’nın kuzeyinde uzanan merkezî Asya bölgesini anlatır.   Müslüman Araplar, bu tanımlamayı, Grekler ve Romalıların klasik literatüründe kullanılan “Transoksiyana” sözünün tam karşılığı olarak kullanmışlardır. Bölgenin güney sınırlarını Ceyhun Irmağı (Amuderya) belirlerken, kuzey sınırlarında da Seyhun Irmağı (Sirderya) uzanır. Maveraünnehr, tarihin ilk dönemlerinden itibaren önemli yerleşim yerlerinden biri olmuş, medeniyetlere, cihan imparatorluklarına beşiklik etmiştir. Anadolu’ya, adları, Ceyhan ve Seyhan olarak taşınan bu ırmaklar arasında uzanan uçsuz bucaksız toprakları bir tenakuzlar coğrafyası olarak tanımlamak yanlış olmaz… Buralarda seyahat ederken verimli ovaların hemen ötesinde ufukları kaplayan bozkırlar karşılar insanı… Seyredenlere azamet duygusu veren yüce dağların zirvelerinden ise karlar hiç eksilmez… Aynı zamanda bir imparatorluklar beşiğidir Seyhun ve Ceyhun arası engin topraklar… Renkli ve sonsuzmuş

Çöl Ortasındaki Medeniyet Havzası: TURFAN

Rus kâşif Kuznetsov, “Orta Asya’yı gezen herhangi birine ayrımların dışında aklında ne kaldığını soracak olursanız, size ‘çelişkiler’ diyecektir” der. Gerçekten de anayurdun uçsuz bucaksız coğrafyasında, her yerde ve her şeyde insanda hayranlık uyandıran bir tenakuzla karşılaşmak âdeta tabii bir durumdur. Kadim İpek Yolu’nun en önemli ticaret merkezlerinden biri olan Doğu Türkistan’ın Turfan şehri, bu çelişkilerin en bariz misallerinden biri olarak karşımıza çıkar.   Şehrin kuzeyinde uzanan efsanevȋ Tanrı Dağlarının 5445 metre yüksekliğindeki Bogda Tepesi, yılın her günü buzullar ve karlarla örtülü iken, d ünyanın Lut Gölünden sonraki ikinci çukurunda yerleşen Turfan ise, denizden 154 metre aşağıda kurulmuştur ve sıcaklık yılın pek çok ayı boyunca 40 derecenin üstünde seyreder, yazın ise 50 dereceyi bulur.   Bu sebeple "od vahası", “alev vahası” olarak da adlandırılır. Şehrin etrafını çevreleyen dağların adları da bu tenakuzu gözler önüne serer ve coğrafya hakkınd

ÖRNEK BİR BÜYÜKELÇİLİK

            Bugün bayram... Gönüllerimizin umutla dolduğu, sevinç içinde olmamız gereken günler, bugünler... Bu sebeple ben de bu anlamlı günde, ülkemiz için yurtdışında yapılan güzel faaliyetlerden söz etmek, bu konudaki hatıralarımdan yola çıkarak bazı gözlemlerimi aktarmak istiyorum. Örneğim de son yurtdışı görev yerim Kazakistan'dan olacak.               Öncelikle söylemek gereken, bulunduğum süre içinde ülkemizin Kazakistan'daki büyükelçiliğinin çok gayretli, samimi ve kardeşçe hislerle çalıştığıdır. Her düzeydeki büyükelçilik mensuplarının iki ülke ilişkilerinin daha da geliştirilmesi, güçlendirilmesi için nasıl samimi çaba gösterdiklerini görerek ülkem adına hep sevinmişimdir.               Elbette bunda, ülkemizin dış misyonlarındaki yeni görev anlayışının büyük rolü olduğu kuşkusuzdur. Ancak insan unsurunun da en az bunun kadar önemli olduğu da bir gerçek. Örneğin ben ilk gittiğimde Astana Büyükelçisi olan Sn. Nevzat Uyanık, Müsteşar Sn. Özlem Hersan idi ve onların lid