Geçen yıl Tienenman’da yaşanan olayın
ardından Çin’in güneybatısındaki Yunnan eyaletinin Kunming şehrinde meydana
gelen olay, Çin’de yaşayan Uygurlara yönelik bir sürek avı başlatılmasına
bahane edildi. Her iki olayda açıklanamayacak pek çok husus olmasına karşın,
Çin medyası ve resmi kaynakları bunları “ayrılıkçı” Uygurlara yükleyiverdi ve
ardından zaten ağır olan baskılarını daha da ağırlaştırmaya başladı.
Mesela 1 Mart günü meydana gelen
Kunming olayına bakalım: İçerisinde genç kızların da bulunduğu sekiz kişi, güpegündüz
bir tren istasyonuna ellerinde kesici aletlerle, dikkat edin ateşli silahlarla
değil, bıçak ve palalarla saldırıyor ve yaklaşık üç saat süren bu saldırıda 29
kişi hayatını kaybederken 150’ye yakın insan da yaralanıyor. Çin gibi, her iki
kişiden birinin polis ya da muhbir olma ihtimali olan bir ülkenin kalabalık bir tren istasyonunda böyle bir
olayın saatlerce sürebilmesinin şaşırtıcılığı bir yana bu olaydan sonra Çin
yönetiminin tutumu da son derece dikkat çekicidir.
Daha, olaya yol açan nedenler ve
failleri tam olarak ortaya çıkmadan başta devlet başkanı Xi Jinping olmak üzere
alelacele açıklamalarla, suç “Şincanlı ayrılıkçılara” yüklendi. Ardından yaşanan gelişmeler ise bu olayın “Çin’in
“11 Eylül’ü” yapılmaya çalışıldığını ortaya koydu. Buradan yola çıkarak ülke
içinde ve dışında bir Uygur avı başlatıldı. Nitekim olaydan hemen
sonra, Çin’in birçok bölgesinde halka, bölgede gördükleri Uygurları ihbar etmeleri
talimatı verildiği uluslararası basına yansıdı. Akabinde, yine uluslararası
basın ve sosyal medyaya, ellerinde kılıç ve palalar Uygur avına çıkmış sivil
Çinli fotoğrafları yansıdı. Yani, tıpkı 2009 Urumçi olaylarında olduğu gibi,
sivil Çinlilerin Uygur Türklerine saldırmaları ve linç girişimlerinin önünün
açıldığı görülmektedir.
Gelişmeler bununla da sınırlı
kalmadı. Çin’de ve Doğu Türkistan’da “güvenlik önlemleri” arttırıldı. Zaten
tahammül sınırlarını aşan baskılar ve denetimler daha da sıkılaştırılmaya başlandı.
Yine bugün Çin basınının haber verdiğine göre, Çin Yüksek Mahkemesi Başkanı Zhou Qiang, yargı organlarını görevlerini yeterince yerine getirmedikleri için eleştirerek,
yargıçlardan “terörizme karşı mücadele için ant içmelerini” istedi. Burada,
mücadeleden kastedilenlerin kimler olduğu açık: Doğu Türkistan Türkleri… Sanki
bugüne kadar, türlü sebeplerle göz altına alınan, tutuklanan Türklere
müsamahalı davranıyorlarmış gibi, yargıçlardan ant içmelerinin istenmesi,
zulmün nerelere varabileceğini tahmini güçleştiriyor.
Bütün bunları yazmama, bugün New York
Times gazetesinde gördüğüm bir yazı yol açtı. “Managing the Discussion of the
Missing Malaysian Jet” başlıklı yazıda, Çinli yetkililerin Malezya uçağının
düşüş nedenini Uygurlara mal etme niyet ve gayretlerinden söz ediliyordu.
Makaleye göre, Çin’de kimi resmi yetkililerce ve özellikle sosyal medyada
Uygurlar fail olarak ilan edilmişti bile. Nitekim Çin resmi devlet televizyonu
CCTV’de yayınlanan yolcu listesinde, yalnızca bir kişinin, bir Uygur’un adının
üzerine siyah bir bant atılmış olması bu niyeti aleni olarak ortaya
koymaktadır.
Bu korkutucu ve ürpertici bir plandır.
Çin, şayet bu komplosunda başarılı olabilirse, bütün dünya kamuoyunun
dikkatlerinin üzerinde olduğu böyle elim bir olaydan yararlanarak Doğu
Türkistan Türklerini suçlu ilan edecektir. Böylece uygulayageldiği ve
uygulamayı düşündüğü zulüm, baskı ve soykırım politikalarını gözden kaçırmaya,
meşrulaştırmaya çalışacaktır.
Hem dünyadaki Doğu Türkistanlı
teşkilatlar hem de insani duyarlılığı olan devlet ve sivil toplum örgütleri bu
planı deşifre etmeli ve Çin’in kötü niyetini hayata geçirmesine fırsat
vermemelidir.