Ana içeriğe atla

Yeni Dünya Düzeni ve Ukrayna Faktörü

(Bugüne Dünden Bakan Yazılar – II)

(Bu yazı 3 Aralık 2005 tarihinde “Zaman Azerbaycan” gazetesinde yayınlanmıştır)

Bilindiği gibi Ukrayna, Avrasya coğrafyasının önemli ülkelerinden birisidir. Konumu ve insan unsuru itibariyle Avrupa ve Rusya arasında nüfuz mücadelelerinin ve güç denemelerinin bir barometresi işlevi görmektedir.
Bir Osmanlı hâkimiyeti dönemi de yaşayan, daha sonra Rus Çarlığı ve ardından Sovyetler Birliği’nin kontrolü altına giren Ukrayna, gönül olarak Rusya’da uzak olmasına rağmen, uluslararası reel politiğin bir sonucu olarak, sanki hep bu ülkenin terkibinde farzedilmiştir. Bu zan, gerek tarihi hakikatler, gerekse beşeri yapıya uygun değildir. Ancak, uluslararası alanda, uzun zaman muhafaza edilmiş, “arka bahçeler” politikaları yüzünden böyle bir imaj hakikat kisvesine bürünmüştür.
Ukrayna artık bağımsız bir devlettir ve bölgesel bir aktör haline gelebilmek için günden güne daha çok mesafe kat etmektedir. Diğer yandan, geçen yıl gerçekleşen iktidar değişiminden sonra, Rusya ile olan siyasal ilişkilerinde belli bir soğuma meydana gelmiştir. Bunun Avrasya bölgesinde önemli yapısal değişmelere kapı açacağını iyi gören üçüncü devletler, Ukrayna’daki yaşanmakta olan süreci kendi lehlerine çevirebilme uğruna yoğun bir mücadeleye girişmişlerdir.
Bu arada, Bağımsız Devletler Topluluğu’na üye olan Ukrayna da, Rus nüfuz sahasından çıkabilmek için farklı bölgesel işbirliklerine de önderlik etme çabasına girişmiştir. Bu, bir anlamda, İkinci Dünya Savaşı sonrası Türkiye’nin Sovyet genişlemesini önleyebilmek için İslam ülkeleri arasında oynadığına benzer bir role benzemektedir. Hatırlanacağı üzere, o dönemde Bağdat Paktı, CENTO gibi bölgesel ittifaklarda Türkiye ön planda hareket ediyordu. Aynı durum, bugün için, post-sovyet alanda Ukrayna tarafından oynanmaktadır.
Nitekim önce GUUAM olarak adlandırılan ve Özbekistan’dan Azerbaycan’a uzanan bir coğrafyada, Batı değerlerine daha yatkın bir bölgesel işbirliği örgütü kurulmasına öncülük eden Ukrayna, Özbekistan’ın birlikten ayrılması ve örgütün zayıflaması üzerine, başka ittifak arayışlarına girişmiştir. Yine, bunun bir argümanı olarak, Ukrayna’nın post-sovyet alanda demokrasi önderliği rolüne soyunduğu dikkat çekmektedir. Ukrayna sanki, gerçekleştirdiği “turuncu devrim”den sonra, kendi içerisindeki demokrasi sorunlarını tam anlamıyla çözebilmiş gibi, bölgesel demokrasi hareketlerinin taşıyıcı ülkesi ve hamisi gibi takdim edilmeye başlamıştır. Yine, son günlerde basına yansıdığı gibi, Ukrayna’nın NATO’ya üyeliği tartışılmakta, Ukrayna’da bir araya gelen Avrupalı liderler Ukrayna’yı “pazar ekonomisi”ne uygun ülke ilan etmektedirler. Bunun da, yeniden şekillenmekte olan uluslararası kutuplaşmanın Avrasya izdüşümünde, Batı yanlısı politikalar lehine bir durum meydana getirme amacına yönelik olduğu açıktır.
Tabii ki, Rusya Ukrayna’dan kolay kolay vazgeçmeyecektir. Bunun belli bir gerginlik oluşturması da kaçınılmazdır. Nitekim Rusya Varşova Paktı benzeri yeni bir askeri ittifak için zemin yoklamaktadır. Bunlar da gösteriyor ki, önümüzdeki dönemde Ukrayna dikkatlice izlenmelidir.


Bu blogdaki popüler yayınlar

Selçukluların Tarih Sahnesine Çıktığı KAYIP ŞEHİR: CEND

Nehrin ötesi anlamına gelen “Maveraünnehr”, Ceyhun Irmağı’nın kuzeyinde uzanan merkezî Asya bölgesini anlatır.   Müslüman Araplar, bu tanımlamayı, Grekler ve Romalıların klasik literatüründe kullanılan “Transoksiyana” sözünün tam karşılığı olarak kullanmışlardır. Bölgenin güney sınırlarını Ceyhun Irmağı (Amuderya) belirlerken, kuzey sınırlarında da Seyhun Irmağı (Sirderya) uzanır. Maveraünnehr, tarihin ilk dönemlerinden itibaren önemli yerleşim yerlerinden biri olmuş, medeniyetlere, cihan imparatorluklarına beşiklik etmiştir. Anadolu’ya, adları, Ceyhan ve Seyhan olarak taşınan bu ırmaklar arasında uzanan uçsuz bucaksız toprakları bir tenakuzlar coğrafyası olarak tanımlamak yanlış olmaz… Buralarda seyahat ederken verimli ovaların hemen ötesinde ufukları kaplayan bozkırlar karşılar insanı… Seyredenlere azamet duygusu veren yüce dağların zirvelerinden ise karlar hiç eksilmez… Aynı zamanda bir imparatorluklar beşiğidir Seyhun ve Ceyhun arası engin topraklar… Renkli ve sonsuzmuş

Çöl Ortasındaki Medeniyet Havzası: TURFAN

Rus kâşif Kuznetsov, “Orta Asya’yı gezen herhangi birine ayrımların dışında aklında ne kaldığını soracak olursanız, size ‘çelişkiler’ diyecektir” der. Gerçekten de anayurdun uçsuz bucaksız coğrafyasında, her yerde ve her şeyde insanda hayranlık uyandıran bir tenakuzla karşılaşmak âdeta tabii bir durumdur. Kadim İpek Yolu’nun en önemli ticaret merkezlerinden biri olan Doğu Türkistan’ın Turfan şehri, bu çelişkilerin en bariz misallerinden biri olarak karşımıza çıkar.   Şehrin kuzeyinde uzanan efsanevȋ Tanrı Dağlarının 5445 metre yüksekliğindeki Bogda Tepesi, yılın her günü buzullar ve karlarla örtülü iken, d ünyanın Lut Gölünden sonraki ikinci çukurunda yerleşen Turfan ise, denizden 154 metre aşağıda kurulmuştur ve sıcaklık yılın pek çok ayı boyunca 40 derecenin üstünde seyreder, yazın ise 50 dereceyi bulur.   Bu sebeple "od vahası", “alev vahası” olarak da adlandırılır. Şehrin etrafını çevreleyen dağların adları da bu tenakuzu gözler önüne serer ve coğrafya hakkınd

Balasagun: Unutulan Karahanlı Başkenti

“Türk-İslâm tarihi siyasî olarak ne zaman başlar” diye bir soru sorulsa, cevabı muhakkak ki “Karahanlılar” olacaktır. Öyledir de. Türklerin ilk Müslüman devleti olan Karahanlılar İmparatorluğu, Selçuklu ve nihayet Osmanlı ile zirveye ulaşan büyük Türk-İslâm medeniyet yürüyüşünün başlangıcıdır; Karahanlılar, bu medeniyetin ilk halkası ve kurucu atasıdır.   Bugün her ne kadar tarih sahnesinden çekilmiş durumda olsa da, halen, geniş Türkistan (Orta Asya) coğrafyasının dört bir yanında geride bıraktıkları miras,   gelişip serpildikleri şehirler, sosyal, kültürel ve tarihî etkileri yaşamaya devam etmektedir. Bu büyük devletin ilk başkenti ise Balasagun'dur. Balasagun şehri, Kırgızistan'ın Doğu Türkistan (Kaşgar şehri) sınırında yer almaktadır. Bişkek’ten karayolu ile yaklaşık 1,5 saatlik bir mesafede olan şehir, bir zamanlar tarihî İpek Yolu’nun güzergâhı üzerinde bulunuyordu. Yüzyıllarca, kentin çevresini saran dağlar arasından geçen İpek Yolu’nu izleyen kervanlar, Balasagun