Japonya ve Türk Dünyası
1980'lerde TRT'de yayınlanan “İpek Yolu” belgeselini hatırlarsınız. Yayınlandığı dönemde büyük ilgi uyandıran belgesel, yoğun talep üzerine, o zaman henüz tek kanal olan devlet televizyonunda pek alışık olunmayan bir şekilde, üst üste iki kez yayınlanmıştı. Belgeselin asıl önemi ise, neredeyse tarih kitaplarımızda okuma parçaları olarak kalan ve “arkaik” bir mantalite ile algılanan atayurttaki soydaşlarımızı yeniden keşfetmemizi sağlamasıydı.
Bu belgesel ile oralarda Türkçe konuşan, bizim gibi yaşayan, kültürel beraberliğimizi devam ettiren insanlar olduğunu keşfetmiştik. Beş bin metreyi aşan dağların ortasında kurulu ve deniz seviyesinden 150 metre aşağıda bulunan Turfan'ı görmüş, Türkiye Türkçesi'nde kullanılan “turfanda” sözünün oradan çıkıp Anadolu'ya geldiğini öğrenmiştik. -Ne yazık ki, bu günlerde bu güzelim deyim, “sera” kelimesi ile unutulmak üzeredir.
Yine, Türkçe'nin dil abidesi olan “Divan-ı Lügat-it-Türk”ün müellifi Kaşgarlı Mahmud'un yaşadığı yerleri görmüş, Urumçi'de, Aksu'da, Yarkent'te, Hoten'de, Altay'da, Tanrı Dağlarının eteklerinde dolaşmış, zihinlerimizdeki “hayalilik” ete kemiğe bürünmüştü. Diğer taraftan, tarihteki yerini pek bilemediğimiz, okuyup geçtiğimiz “İpek Yolu”nun önemini ve gerçekliğini daha iyi idrak etmemize vesile olmuştu.
Türkiye Türkleri'nin, “Orta Asya” – Türkistan- kavramıyla kitlesel olarak yeniden tanışmalarında önemli bir kilometre taşı olan “İpek Yolu” belgeselinin yapımcıları Japonlar'dı. NHK televizyonu tarafından uzun ve mihnetli bir çalışmanın ürünü olarak hazırlanmıştı. O zamandan beri hep düşünürüm. Acaba bu belgesel, Japonlar değil, başka yabancılar tarafından çekilseydi, bizim ruhlarımızda aynı etkiyi uyandırabilecek miydi? Bizi bize bu kadar yakın anlatabilecek miydi?
Bu düşünceler, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in Japonya seyahatiyle ilgili haberleri izlerken zihnime üşüştü. Aliyev orada İmparator dahil üst düzey temaslarda bulundu. İki ülke arasında çeşitli alanlarda işbirliğine ilişkin protokoller imzalandı. Bunun üzerine merak ederek, Japonya'nın Azerbaycan'la ilişkilerine dair kısa bir araştırma yaptım. Gördüm ki, Japonya Azerbaycan'ı ilk tanıyan devletlerden biri olmuş. Kafkas bölgesinde Japon Büyükelçiliği'nin bulunduğu tek ülke de Azerbaycan. İki ülke arasında, özellikle ekonomi sahasında önemli gelişmeler kaydedilmiş. Özellikle petrol çıkarma ve BTC Ham Petrol Boru Hattı'nın inşasında Japon şirketlerinin önemli katkıları var. Bir çok Azerbaycanlı, çeşitli alanlarda tecrübe edinmek için Japonya'ya gönderilmiş. İşgal altındaki Karabağ'dan mecburi göçkün olmak durumunda kalan insanlara da çeşitli insani yardımlar gösterilmiş.
Türkiye ile Japonya arasında bulunan ilişkilerin sıcaklığı ise ortada. Osmanlı Devleti zamanından başlayarak iki ülke arasında dostane ilişkiler kurulmuş ve bugüne kadar devam etmiştir. Özellikle, rahmetli Barış Manço'nun şahsında Türkiye'ye gösterilen sevginin görüntüleri herkesin hafızasındadır.
Demem odur ki, Japonya bugün yeniden bağımsızlıklarını kazanan ve gelişme yolundaki Türk devletleri için iyi ve sahih bir ekonomik partner olabilir. Çünkü, dünyanın tüm etkin güçlerinin kendi nüfuzlarını pekiştirmek için at koşturmaya başladığı bu büyük coğrafyada, sanırım en güvenilir ülkelerden birisi Japonya olacaktır. Çünkü Japonlarla Türkler arasında, tarihin hiçbir döneminde, birbirlerinden alınacak bir rövanş, bir husumet ve bir “varlık-yokluk” mücadelesi olmamıştır.
Abdulhamit Avşar
Zaman Azerbaycan, 11.03.2006
Zaman Azerbaycan, 11.03.2006
Yorumlar