Ana içeriğe atla

Yurtdışında 10 Kasım


Yurtdışında 10 Kasım

Önceki gün Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 67. yıldönümüydü. Uzun yıllar bir yas şeklinde ifa edilen bu gün, 1980’li yıllarda değiştirilerek, Atatürk’ü daha iyi anlamaya yönelik bir güne çevrildi.
10 Kasım günü Türkiye’de yayınlanan çeşitli görsel ve yazılı basın organları, Cumhuriyetin kurucusunun farklı hususiyetlerine değinen programlar, yazılar yayınladılar. Fakat, bir de Atatürk’ün yurtdışını çıkınca daha iyi görünen ve bugün Türkiye Devletinin ufkunu genişleten yönü var ki, bunun üzerinde çok fazla durulmadığı görülmektedir.
Öncelikle şunu söylemek gerekir ki, Mustafa Kemal Atatürk, çok geniş dış politika ufku olan bir liderdi. Bunun en somut göstergelerinden birisi, 1921 yılında, düşman henüz Sakarya Irmağının batısında, güney bölgelerimiz ve İstanbul işgal altındayken dönemin Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa’ya gönderdiği talimattır. Burada Mustafa Kemal, Afganistan hükümetinin talep ettiği subaylarla ilgili Fevzi Paşa’ya talimat verirken, Afganistan ve Türkistan’ın önemine dikkat çekiyordu. Buralarla iyi ilişkiler kurulmasının tarihi sebeplerin yanı sıra, İngilizlerin Anadolu üzerindeki emellerine bir set çekmede de önemli rol oynayacağını vurguluyordu. Bu, 20. yüzyılın uluslar arası ilişkiler kavramlarıyla konuşursak, bir “jeopolitik ön hat” –frontier- öngörüsüydü ve uzağı gören bir perspektifi yansıtıyordu. Çünkü, o dönemde Anadolu üzerinde en büyük emelleri bulunan İngilizler Hindistan’da bulunuyorlardı. İngilizlerin uzun vadede Doğu’dan da Anadolu’yu çevrelememesi için bir ön hat oluşturulması gerekliydi. Bunun için de en uygun bölge Afganistan’dı. Gerçekten, tarihi tecrübeler gösteriyor ki, hukuki sınırlar içerisinde kavrulup kalan ve sınır ötesi ilişkiler, dostluklar kuramayan ülkeler bir müddet sonra mevcut sınırlarını koruyamaz hale gelmektedirler.
Atatürk’ün Milli Mücadele dönemi uluslar arası ilişkiler perspektifinin uzak görürlülüğünü ortaya koyan bir başka yönünün de Orta Asya olarak bildiğimiz kadim Türk yurdu Türkistan’a bakışı olduğunu görüyoruz. Yine Anadolu’nun o zor günlerinde, daha 1921 yılının yaz aylarında Türkistan’a, İsmail Suphi Soysallıoğlu başkanlığında bir “Heyet-i İlmiye” göndermiştir. Bu heyet, oradaki Türk halkların arasındaki ayrılıkların ortadan kaldırılması ve birlikte hareket etmeleri için büyük gayretlerde bulunmuş ve bir ölçüde de başarı sağlamıştır. Nitekim, Zeki Velidi Togan hatıralarında, İsmail Suphi başkanlığındaki heyetin katkılarından övgüyle söz eder. Bunun yanında, Cumhuriyet tarihimizde üzerinde durulmayan bir başka önemli nokta da, 1921 yılında kurulan Buhara Halk Cumhuriyeti’ni ilk tanıyan ülkelerin başında Ankara hükümetinin geldiği ve oraya Konya Valisi Galip Paşa’nın büyükelçi olarak atandığıdır.
Azerbaycan’la ilgili öngörüsü de bilinmektedir ve bunun bugün, iki kardeş ülke arasındaki ilişkilerde oynadığı manevi rol açıkça ortadadır.
Demem odur ki, Mustafa Kemal Paşa’yı sıkıştırılan iç siyasi gündemin dışına çıkararak bu yönleriyle de ele almak gerekmektedir. Bu, hem onu daha iyi anlayabilmek, hem de anlatabilmek için çok önemlidir.

Abdulhamit Avşar


Zaman Azerbaycan 12.11.2005

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Selçukluların Tarih Sahnesine Çıktığı KAYIP ŞEHİR: CEND

Nehrin ötesi anlamına gelen “Maveraünnehr”, Ceyhun Irmağı’nın kuzeyinde uzanan merkezî Asya bölgesini anlatır.   Müslüman Araplar, bu tanımlamayı, Grekler ve Romalıların klasik literatüründe kullanılan “Transoksiyana” sözünün tam karşılığı olarak kullanmışlardır. Bölgenin güney sınırlarını Ceyhun Irmağı (Amuderya) belirlerken, kuzey sınırlarında da Seyhun Irmağı (Sirderya) uzanır. Maveraünnehr, tarihin ilk dönemlerinden itibaren önemli yerleşim yerlerinden biri olmuş, medeniyetlere, cihan imparatorluklarına beşiklik etmiştir. Anadolu’ya, adları, Ceyhan ve Seyhan olarak taşınan bu ırmaklar arasında uzanan uçsuz bucaksız toprakları bir tenakuzlar coğrafyası olarak tanımlamak yanlış olmaz… Buralarda seyahat ederken verimli ovaların hemen ötesinde ufukları kaplayan bozkırlar karşılar insanı… Seyredenlere azamet duygusu veren yüce dağların zirvelerinden ise karlar hiç eksilmez… Aynı zamanda bir imparatorluklar beşiğidir Seyhun ve Ceyhun arası engin topraklar… Renkli ve sonsuzmuş

Çöl Ortasındaki Medeniyet Havzası: TURFAN

Rus kâşif Kuznetsov, “Orta Asya’yı gezen herhangi birine ayrımların dışında aklında ne kaldığını soracak olursanız, size ‘çelişkiler’ diyecektir” der. Gerçekten de anayurdun uçsuz bucaksız coğrafyasında, her yerde ve her şeyde insanda hayranlık uyandıran bir tenakuzla karşılaşmak âdeta tabii bir durumdur. Kadim İpek Yolu’nun en önemli ticaret merkezlerinden biri olan Doğu Türkistan’ın Turfan şehri, bu çelişkilerin en bariz misallerinden biri olarak karşımıza çıkar.   Şehrin kuzeyinde uzanan efsanevȋ Tanrı Dağlarının 5445 metre yüksekliğindeki Bogda Tepesi, yılın her günü buzullar ve karlarla örtülü iken, d ünyanın Lut Gölünden sonraki ikinci çukurunda yerleşen Turfan ise, denizden 154 metre aşağıda kurulmuştur ve sıcaklık yılın pek çok ayı boyunca 40 derecenin üstünde seyreder, yazın ise 50 dereceyi bulur.   Bu sebeple "od vahası", “alev vahası” olarak da adlandırılır. Şehrin etrafını çevreleyen dağların adları da bu tenakuzu gözler önüne serer ve coğrafya hakkınd

ÖRNEK BİR BÜYÜKELÇİLİK

            Bugün bayram... Gönüllerimizin umutla dolduğu, sevinç içinde olmamız gereken günler, bugünler... Bu sebeple ben de bu anlamlı günde, ülkemiz için yurtdışında yapılan güzel faaliyetlerden söz etmek, bu konudaki hatıralarımdan yola çıkarak bazı gözlemlerimi aktarmak istiyorum. Örneğim de son yurtdışı görev yerim Kazakistan'dan olacak.               Öncelikle söylemek gereken, bulunduğum süre içinde ülkemizin Kazakistan'daki büyükelçiliğinin çok gayretli, samimi ve kardeşçe hislerle çalıştığıdır. Her düzeydeki büyükelçilik mensuplarının iki ülke ilişkilerinin daha da geliştirilmesi, güçlendirilmesi için nasıl samimi çaba gösterdiklerini görerek ülkem adına hep sevinmişimdir.               Elbette bunda, ülkemizin dış misyonlarındaki yeni görev anlayışının büyük rolü olduğu kuşkusuzdur. Ancak insan unsurunun da en az bunun kadar önemli olduğu da bir gerçek. Örneğin ben ilk gittiğimde Astana Büyükelçisi olan Sn. Nevzat Uyanık, Müsteşar Sn. Özlem Hersan idi ve onların lid